1531 | altından girip üstünden çıkmak | 1) malı, parayı düşüncesizce harcayıp tüketmek. Örn: Babasından kalan servetin altından girip üstünden çıkmıştı. -R. N. Güntekin. 2) ne yapıp edip istediğini yaptırmak 3) halletmek 4) karıştırmak. |
1532 | altından kalkamamak | 1) bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek. Örn: Bu işin altından kolay kolay kalkamaz. 2) mec. kendini savunamamak. Örn: Altından kalkamayacağı suçlamalar ileri sürdüler. |
1533 | altını çizmek | bir sözün önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak. |
1534 | altını üstüne getirmek | 1) bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak 2) söz veya tutumuyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek. Örn: İnsanın gözü bir şey görmedi mi dünyanın altını üstüne getirmeli. -Z. Selimoğlu. |
1535 | altmışaltıya bağlamak | geçici bir çözümle durumu kurtarmış görünmek. |
1536 | altta kalmak | 1) herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek 2) herhangi bir çatışmada, çekişmede yenilmek. |
1537 | altta yok üstte yok | yoksul, fakir. |
1538 | alttan almak | sert konuşan bir kimseye yumuşak bir dil kullanmak, aşağıdan almak. Örn: Adam hiç alttan almıyor, o da ona veryansın ediyor. -E. Şafak. |
1539 | alttan güreşmek | gizli gizli yenme yollarını kollamak. |
1540 | altüst etmek | 1) alt yüzünü üst yüzüne getirmek 2) çok karışık duruma getirmek, düzenini bozmak. Örn: Ama tutkunluklarımız yapraklara benzer, en hafif bir rüzgâr altüst edebilir onları. -C. Meriç. 3) yıkmak, harap etmek. Örn: Deprem köyü altüst etti. 4) huzursuz et |
1541 | altüst olmak | 1) çok karışık duruma gelmek 2) üzülmek, tedirgin olmak, yıkılmak. Örn: Tasarısı birdenbire altüst olan insanlar gibi bakınıyordu. -İ. H. Baltacıoğlu. 3) rahatsızlanmak. Örn: Yediğim yemekten midem altüst oldu. |
1542 | ama ne | 1) ne hoş anlamında kullanılan bir söz. Örn: Ama ne manzara! Ama ne film! 2) şaşılacak niteliği olan anlamında kullanılan bir söz. Örn: Ama ne kılık! |
1543 | amaç gütmek | bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak. Örn: Dernekler, 13'üncü maddedeki genel sınırlamalara aykırı hareket edemeyecekleri gibi siyasi amaç güdemezler. -Anayasa. |
1544 | aman bulmak | kurtulmak. |
1545 | aman dedirtmek (amana getirmek) | karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, zor durumda bırakmak. Örn: Galiba bu sene soğuk aman dedirtecek. -R. H. Karay. |
1546 | aman derim! | sakın ha, böyle bir iş yapayım deme anlamında kullanılan bir söz. Örn: Evi satacakmışsın, aman derim! |
1547 | aman vermek | canını bağışlamak, öldürmemek. Örn: Teslim olan halka aman vererek hepsini evlerine yolladı. -F. R. Atay. |
1548 | aman vermemek | 1) rahat bırakmamak, göz açtırmamak. Örn: İri sivrisinekler gece gündüz aman vermiyordu. -N. Cumalı. 2) acımayıp öldürmek. |
1549 | aman zaman bilmemek | fırsat vermemek. |
1550 | aman zaman dedirtmemek | aman vermemek. |
1551 | amana gelmek | önce direnirken zor karşısında boyun eğmek. |
1552 | aması maması yok! | hiçbir özrün geçerli olamayacağını anlatan bir söz. Örn: Ama diye sözünü kestim adamın. Aması maması yok, dedi o, sert bir sesle. Niye istifa etmedin? -N. Eray. |
1553 | ameliyat (... ameliyatı) geçirmek | ameliyat edilmiş olmak. Örn: Bu koğuşta ayak ameliyatı geçirmiş hasta Şahin'di. -H. R. Gürpınar. |
1554 | ameliyata almak | gerekli hazırlıkların yapılmasından sonra hastayı ameliyat etmek. |
1555 | ameliyata girmek | 1) ameliyat işlemlerini gerçekleştirmek 2) ameliyat olmak. |
1556 | amma da yaptın ha! | söylenen bir söze pek inanılmadığını ve şaşıldığını anlatan bir söz. |
1557 | ana baba bir | aynı anne ve babadan olan. |
1558 | ana baba eline bakmak | ana ve babanın verdiği para ile geçinmek. |
1559 | ana baba yavrusu | nazlı büyütülmüş çocuk. |
1560 | ana bir, baba ayrı | anaları bir, babaları ayrı olan (kardeşler). |