| 1591 | anlam vermek | kendince bir yargıya varmak, yorumlamak. |
| 1592 | anlamazlıktan gelmek (anlamazlığa vurmak) | bir şeyi anladığı hâlde anlamamış gibi davranmak. Örn: Anlamazlığa vuruyorum, teşekkür ederek ayrılıyorum daireden. -A. Ümit. |
| 1593 | anlamına gelmek | bir anlam bildirmek. |
| 1594 | anlarsın ya! | açıklanmaması gereken bir olayı dolaylı yoldan anlatmak için kullanılan bir söz. |
| 1595 | anlaşıldı Vehbinin kerrakesi | işin içyüzü, gerçeği öğrenildi anlamında kullanılan bir söz. |
| 1596 | anlaşmaya varmak | bir konuda birisiyle anlaşmak. |
| 1597 | anlaşmazlığa düşmek | anlaşamamak, uyuşamamak. Örn: Anlaşmazlığa düşmezdik. İyi çocuklardı. -A. Kutlu. |
| 1598 | anlaşmazlık çıkmak | bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak. Örn: Miras dağılımında üvey annesiyle aralarında anlaşmazlık çıkmış. -C. Külebi. |
| 1599 | anlayıp dinlemek | bir olayı iyice anlamak. |
| 1600 | anlayış göstermek | istenilen veya söylenilen bir şeyi hoşgörüyle karşılamak. Örn: Yaşamı her yönden yalnızlığa yaslanmış olan bu kadına tek çocuğun bile anlayış gösterdiğini sanmam. -A. Kutlu. |
| 1601 | ant içmek | bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek, yemin etmek. Örn: Böyle uzaklaşınca ağır ağır o bizden / Biz ayrı düşmemeye ant içmiştik denizden -F. N. Çamlıbel. |
| 1602 | ant verdirmek | 1) ant içmesini sağlamak 2) herhangi bir şeyi yapmaması için söz almak. |
| 1603 | ant vermek | Allah aşkına, çocuklarının başı için vb. sözlerle karşısındakini bir şeye zorlamak. |
| 1604 | antant kalmak | anlaşmak, uzlaşmak. |
| 1605 | antikasını bilmek | en iyisini bilmek. |
| 1606 | antipati duymak | kanı kaynamamak. |
| 1607 | antipatik bulmak | sevimsiz bulmak, kanı kaynamamak. |
| 1608 | apışıp kalmak | ne yapacağını bilemez duruma gelmek. Örn: Bu sonsuzluğun içinde işte besbelli sen de kendini kaybederek apışıp kalmışsın. -H. R. Gürpınar. |
| 1609 | apoletleri sökülmek | bir suç sebebiyle rütbesi indirilmek veya askerlikten atılmak. |
| 1610 | aportta beklemek | 1) köpek avını kovalamak üzere hazırda beklemek 2) fırsat kollamak. |
| 1611 | aptal yerine koymak | 1) hiçbir şeyden anlamaz, bilmez sanmak. Örn: Bu kadını zaman zaman aptal yerine koymam, büyük aptallık galiba. -R. Erduran. 2) birine, aptal gözüyle bakmak. |
| 1612 | aptallığa vurmak | bir şeyi bilmez, anlamaz gibi görünmek. |
| 1613 | ar damarı çatlamış | utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapan, utanmaz. |
| 1614 | ar etmek | utanmak. |
| 1615 | ar namus tertemiz | utanması olmayan. |
| 1616 | ar ve hayâ perdesi yırtılmak | 1) utanmamak, utanç duymamak. Örn: Atalarımızın ar ve hayâ perdesi yırtılmak diye pek düşündürücü bir tabirleri vardır. -R. N. Güntekin. 2) yüzsüzlük etmek. |
| 1617 | arabasını düze çıkarmak | karşılaştığı güçlükleri yenip işini kolay yürür duruma getirmek. |
| 1618 | aracı koymak | bir kimseyi, uzlaşma sağlamak için görevlendirmek. |
| 1619 | arada çıkarmak | başka işler arasında bir işi de yapıvermek. |
| 1620 | arada kalmak | iki tarafı uzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma düşmek. |