2161 | başını vermek | kendini feda etmek. |
2162 | başını yakmak | güç bir duruma sokmak. |
2163 | başının çaresine bakmak | kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak. |
2164 | başının derdine düşmek | başka bir şeyle ilgilenmeyecek kadar sıkıntılı durumda bulunmak. |
2165 | başının gözünün sadakası | başa gelecek bir belayı savmak veya önlemek için yapılan bağış, özveri. Örn: Bir herif çıksa da şunu başımdan alsa... Başım gözüm sadakası üç beş parça eşya, beş, on kuruş da para veririm. -R. N. Güntekin. |
2166 | başka işi yok mu? | bu işe ne diye karışıyor, bu iş onu ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz. |
2167 | başköşeye kurulmak | saygın kişilere ve büyüklere ayrılan yere oturmak. Örn: Adamakıllı bol entarisinin eteklerini savurta savurta geldi, başköşeye kuruldu. -A. İlhan. |
2168 | başlama! | hoş olmayan bir söz veya davranışı tekrarlama! anlamında kullanılan bir söz. |
2169 | başlık almak | bazı bölgelerde, evlenirken kızın babası oğlanevinden para veya mal almak. |
2170 | başlık vermek | bazı bölgelerde, evlenirken kızın babasına oğlanevi tarafından para veya mal vermek. |
2171 | başsağlığı dilemek | ölen bir kimsenin yakınlarını ziyaret ederek ilgi ve yakınlık belirten sözler söylemek. |
2172 | başsağlığında bulunmak | başsağlığı dilemek. |
2173 | başsız bırakmak | 1) yöneticisiz bırakmak 2) büyüğünü yitirmesine sebep olmak. |
2174 | başsız kalmak | 1) yöneticisi, başkanı bulunmamak. Örn: Fakat o gözünü kapayınca başsız kalan konak ... -R. N. Güntekin. 2) büyüğünü yitirmek. |
2175 | başta (başında) bulunmak | bir işin yöneticisi olmak. |
2176 | başta gelmek | önde olmak, üstün durumda olmak. Örn: İpekçilikte Bursa başta gelir. |
2177 | başta gitmek | en ileri durumda bulunmak. |
2178 | başta taşımak | çok saygı göstermek. |
2179 | baştan aşmak | pek çok olmak, pek çoğalmak. |
2180 | baştan çıkarmak | 1) kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak. Örn: Perihan adında bir bayan, bizim güveyi dans arasında ayartıp baştan çıkarmış. -M. Ş. Esendal. 2) karşı cinsi bir ilişkiye ikna etmek. |
2181 | baştan çıkmak | ahlakı bozulmak, doğru yoldan ayrılıp uygunsuz işlere yönelmek. Örn: Edebiyatı zenginleştiren genellikle bu tür, baştan çıkmış yazarlardı. -S. İleri. |
2182 | baştan kara etmek | batma tehlikesi karşısında, gemi başını karaya vurup oturmak. |
2183 | baştan kara gitmek | sonunu düşünmeyerek hesapsız, batarcasına yaşamak. |
2184 | batağa saplanmak | içinden çıkılması güç bir durumda olmak. Örn: Uzun yıllardan beri parasal bakımdan tam bir batağa saplanmıştı. -H. Topuz. |
2185 | batkıya uğramak | hüsranla karşılaşmak. Örn: O geniş caddeler bugünkü hazin görünümleriyle nihayet bulurlar. Edebiyatın özlemleri acı bir batkıya uğrar. -S. İleri. |
2186 | bayağı kaçmak | söz, davranış, giyiniş yakışmamak, uygunsuz olmak. |
2187 | baygın düşmek | çok yorulmak. |
2188 | baygınlık geçirmek | 1) bayılmak 2) mec. çok heyecanlanmak, telaşlanmak. Örn: Annem, üç gün sonra, sevinç baygınlıkları geçiren Yahudi'nin avucuna on altın sayıp yalvardı. -Y. Z. Ortaç. 3) mec. çok sıkılmak. |
2189 | baykuş gibi | uğursuzluk getirdiğine inanılan (kimse). Örn: Hangi evde cenaze varsa oraya baykuş gibi tüner. -N. Hikmet. |
2190 | bayrak açmak | 1) gönüllü asker toplamaya girişmek 2) bir ülkü yolunda toplanmaya çağırmak. |