2311 | bıyık burmak (bükmek) | çalım yapmak amacıyla bıyıklarını kıvırmak. Örn: Bıyık buran, göğüs geren erleriz. -E. B. Koryürek. |
2312 | bıyıkları ele almak | delikanlılık çağına girmek. |
2313 | biber gibi yakmak | 1) deri, göz vb.ni çok acıtmak 2) çok üzmek, dertlendirmek. |
2314 | biber gibi yanmak | 1) deri, göz vb. çok acımak 2) çok üzülmek, dertlenmek. |
2315 | biblo gibi | ufak tefek, zarif (kız). |
2316 | biçim almak | biçimlenmek, belli bir biçime girmek, şekillenmek. |
2317 | bigâne düşmek | yabancılaşmak. Örn: Birkaç yabancı dili rahatlıkla konuşurken ana dilini bilmeyen ve bigâne düşmüş dudaklar susmalıdır. -S. Ayverdi. |
2318 | bildiğinden şaşmamak (kalmamak) | hiçbir etkiye aldırış etmeyerek doğru bildiği davranışı sürdürmek. |
2319 | bildiğini okumak | herkes ne derse desin bildiği, istediği gibi davranmak. Örn: Efendiden gizli yine herkes bildiğini okuyordu. -H. R. Gürpınar. |
2320 | bildiğini yapmak | verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek. Örn: Her şeye peki, olur der fakat sonunda gene bildiğini yapardı. -H. Taner. |
2321 | bildiğini yedi mahalle bilmez | bir kimsenin çok kurnaz, çokbilmiş olduğunu anlatan bir söz. |
2322 | bildik çıkmak | birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarını anlamak. Örn: Hâlbuki ayrılık acısına ve ayrılık seslerine, bildik çıkmaklığım gerekti. -R. H. Karay. |
2323 | bildim bileli | öteden beri, eskiden beri. Örn: Sütannenin sandık odası, bildim bileli akar. -Ö. Seyfettin. |
2324 | bile bile lades | 1) kötü bir durumu öyle gerektiği için kabullenmiş görünme, bilerek aldanmış görünme. Örn: Benimki bir yapı meselesi. Ben böyleyim. Benimki bile bile lades. Aldırmıyorum, hoşgörümü kullanıyorum. -N. Meriç. 2) sonucun kötü olacağını bilse bile bir işe g |
2325 | bileğinde altın bileziği olmak | kolunda altın bileziği olmak. |
2326 | bileğine güvenmek | gücüne veya hünerine güvenmek. |
2327 | bileğinin hakkıyla (gücüyle, kuvvetiyle, zoruyla) | kendi gücü ve kendi çalışması ile. |
2328 | bilek gibi | gür, kalın (saç veya akarsu). |
2329 | bilet kesmek | 1) bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak. Örn: Benimki paso, dedi, hanımefendiye bir bilet kes. -R. H. Karay. 2) mec. işine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak. |
2330 | biletini kesmek | 1) ölümüne karar vermek 2) işine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak. |
2331 | bilgi tazelemek | önceden sahip olduğu bilgiyi yenilemek, güncelleştirmek. Örn: Matematikle ilgili bilgilerimi tazeledim. |
2332 | bilgiçlik satmak (taslamak) | bilmediği hâlde bilir görünmek, bilgin geçinmek. Örn: Hazır olanlar, bilgiçlik tasladılar, tasdik ettiler. -N. Araz. |
2333 | bilincine varmak | anlamak, kavramak. Örn: İnsanın herhangi bir araçla ne yaşadığının bilincine varmasının bir doyum ve haz kaynağı olduğu unutulmamalıdır. -A. Cemal. |
2334 | bilir bilmez | yarım bilgi ile, bilip bilmediğine aldırmadan. Örn: Günde beş yüz defa, kendiliğimden bilir bilmez bunu haykırıyordum. -R. H. Karay. |
2335 | billur gibi | 1) çok duru, çok temiz (su) 2) çok beyaz ve pürüzsüz (kol, gerdan, göğüs) 3) pürüzsüz (ses). |
2336 | bilmece gibi konuşmak | açık, anlaşılır bir biçimde konuşmamak. |
2337 | bilmem hangi (kaç, kim, nasıl, ne) | önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılan bir söz. Örn: Bilmem hangi dairede kâtipmiş. |
2338 | bilmezlikten gelmek | bilmiyor görünmek. |
2339 | bin can ile | çok isteyerek, gönülden. |
2340 | bin derde deva | 1) pek çok işe yarayan 2) her sıkıntıyı gideren. |