2341 | bin dereden su getirmek | birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek, dil dökmek. Örn: Rıfat Paşa gibi terbiyeli bir zat bile bin dereden su getirir, harp siyasetimizi methederdi. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
2342 | bin kalıba girmek | birbirine benzeyen birçok iş yapmak, sürekli olarak düşünce değiştirmek. |
2343 | bin pişman olmak | çok pişman olmak. Örn: Kaç kez yakındım ona, yüzünü öyle bir yas kapladı ki yakındığıma da yakınacağıma da bin pişman oldum. -Halikarnas Balıkçısı. |
2344 | bin tarakta bezi olmak | birçok işi veya ilişkisi olmak. |
2345 | binbir ayak bir ayak üstüne | herkesin ayakta olduğu kalabalık anlamında kullanılan bir söz. |
2346 | bindiği dalı kesmek | kendisine gerekli ve yararlı olan şeyi farkında olmadan yararsız duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek. Örn: Bindiği dalı kesmek diye bir deyim vardır ya, sanki insanlığın bugünkü bunalımını anlatmak için bulunmuş. -H. Taner. |
2347 | bini bir paraya | 1) pek çok ve ucuz 2) pek çok yapılan, pek çok olan. Örn: Ali Çavuş'un hiddeti daha ziyadeleşti. Küfrün bini bir paraya. -N. Nâzım. |
2348 | binin yarısı beş yüz (o da bizde yok) | şaka çok düşünceli görünen birine aldırma! anlamında kullanılan bir söz. |
2349 | bir (aynı) yastıkta kocamak | karı koca birlikte uzun bir ömür sürmek. |
2350 | bir ... bir (bir de) | hem ... hem. Örn: Denize bir konup bir kalkan martılar yüksekten avlarına bakarak haykırışırlar. -A. İlhan. |
2351 | bir araya gelmek | bir yerde toplanmak, buluşmak. Örn: Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler! -N. Cumalı. |
2352 | bir araya getirmek | toplamak. Örn: Gurbet duygusu sevgi ile ayrılık ve birleşme özlemini bir araya getirir. -M. Kaplan. |
2353 | bir arpa boyu (gitmek, yol almak) | çok az (gitmek veya yol almak). Örn: Süfli gayeler, kütleleri ya oldukları yere mıhlayan ve bir arpa boyu ileri götürmeyen sefil isteklerdir. -S. Ayverdi. |
2354 | bir aşağı bir yukarı | amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatan bir söz. Örn: Karabibik tenha sokakta bir aşağı bir yukarı gezinmekteydi. -N. Nâzım. |
2355 | bir atımlık barutu olmak (kalmak) | bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak. |
2356 | bir avuç toprak olmak | ölmek. Örn: O olmasaydı, sen şimdi bir avuç toprak olmuştun. -R. N. Güntekin. |
2357 | bir ayağı çukurda olmak | 1) yaşayacak çok az zamanı kalmış olmak. Örn: Ben, bir ayağı çukurda hasta bir ihtiyarım. -M. Yesari. 2) çok yaşlanmış olmak. |
2358 | bir ayak üstünde bin yalan söylemek | çok kısa sürede pek çok yalan söylemek. Örn: Bir ayak üstünde kırk yalanın belini büktüğü hâlde para hesabına bir türlü akıl erdiremez, bakkala bozdurulan paranın gerisini daima eksik getirirdi. -R. N. Güntekin. |
2359 | bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek | çok kısa sürede pek çok yalan söylemek. |
2360 | bir baltaya sap olamamak | belli bir iş sahibi olamamak. Örn: Tavla, domino ve muhtelif kâğıt oyunlarından başka bir şey bilmediği için bir baltaya sap olamamıştı. -R. N. Güntekin. |
2361 | bir bardak suda fırtına koparmak | önemsiz, küçük bir sorunu büyütmek. |
2362 | bir baştan (uçtan) bir başa (uca) | bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar. |
2363 | bir ben, bir de Allah bilir | çok sıkıntı içindeyim anlamında kullanılan bir söz. Örn: Üç aydan üç aya maaş alıyoruz. Üç ayın sonunu nasıl bulduğumuzu bir biz biliriz, bir de Allah bilir. -M. Yesari. |
2364 | bir biçimine getirmek | 1) çözüm yolu bulmak. Örn: Ne olur bir biçimine getir/ yak şu linyiti çıtır çıtır -B. R. Eyuboğlu. 2) sırasını, fırsatını bulmak, punduna getirmek, en uygun durumunu yakalamak. Örn: Bir biçimine getirip benimle Samim'e de veriştiriyormuş. -S. Birsel |
2365 | bir boka yaramamak | hiçbir şeye elverişli olmamak. |
2366 | bir boydan bir boya | bir yerin bir ucundan öbür ucuna kadar, baştan başa. Örn: Önce, bir boydan bir boya sokağı gözden geçirdik. -E. Bener. |
2367 | bir bu eksikti | sıkıntılı bir durum varken bir yenisinin çıkması üzerine söylenen bir söz. |
2368 | bir çatı altında (olmak, bulunmak) | aynı yapı, kurum, kuruluş vb. içinde (olmak). |
2369 | bir çekirdek geri kalmamak | bütünüyle denk olmak. |
2370 | bir çift lakırtı etmek | kısa konuşmak. Örn: Adam hesabına koyup bir hatır sormaz, bir çift lakırtı etmezler. -M. Ş. Esendal. |