2641 | buluttan nem kapmak | en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak. Örn: Biraz gariptir ki buluttan nem kapan o zamanki sansür bu cinayetler ve tesadüflerden ahkâm çıkararak hafiyelik etmezdi. -A. Ş. Hisar. İhtiyatlı ol, bunlar tilkidir, rüzgârdan nem kapar elden kaçırma |
2642 | buna değdi (idi) buna değmedi (idi) demek | birçok şeyin, iyilerini seçip önceden beğenmeyip bıraktıklarını da sonradan almak. |
2643 | bunda bir iş var | gizli veya bilinmeyen bir yönü olan olay veya durum için kullanılan bir söz. |
2644 | bundan iyisi can sağlığı | bundan daha iyisi olamaz anlamında kullanılan bir söz. |
2645 | burnu (bile) kanamamak | 1) zarar görmemek, yarasız beresiz olmak 2) tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak. Örn: Burunları bile kanamadan ganimete kavuşacaklardı. -F. F. Tülbentçi. |
2646 | burnu büyümek | kibirlenmek, büyüklenmek. Örn: Yalnız onun mu burnu büyüdü? Burnu büyüyen büyüyene! -N. Hikmet. |
2647 | burnu çenesine değmek | çok yaşlanmak. Örn: Bu kez gelen, burnu çenesine değmiş bir acuzeydi. -İ. O. Anar. |
2648 | burnu Kafdağına çıkmak (varmak) | kibirlenmek, şımarmak, burnu büyümek. Örn: Nikâh ettirir ettirmez kadının burnu Kafdağı'na çıkmış. -S. M. Alus. |
2649 | burnu Kafdağında (olmak) | çok kibirli (olmak). Örn: Çeltikçiler, o burunları Kafdağı'nda çeltikçiler çarşıya düşmüşler, önlerine gelene dert yanıyorlar. -Y. Kemal. |
2650 | burnu kırılmak | büyüklenemez duruma gelmek. |
2651 | burnu sızlamak | duygulanmak. Örn: Orada zaman zaman sebepsiz yere burnu sızlardı insanın. -M. Mungan. |
2652 | burnu sürtülmek | sıkıntı çektikten sonra daha önce beğenmediği bir durumu kabul etmek, gururundan vazgeçmek. |
2653 | burnu yere düşse almaz | kendini beğenmiş, kibirli. |
2654 | burnuna karıncalar dolmak | ölmek. Örn: Bundan sonra müteahhit eline çay verenin burnuna karıncalar dolsun! -A. Dino. |
2655 | burnuna koymak | aldırış etmek, göz önünde tutmak, değer vermek, kale almak. Örn: Oğlan mahalle arkadaşlarıyla samimi idi. Kızsa ne anasını ne babasını ne de kardeşlerini burnuna kor, bu mahalle ve bu mahalleliden nefret ederdi. -O. Kemal. |
2656 | burnunda tütmek | çok özlemek. Örn: Benim Nazlılarım, Gülizarlarım hatta Ethemlerim burnumda tütmeye başladı. -O. C. Kaygılı. |
2657 | burnundan (fitil fitil) gelmek | elde ettiği güzel şey, sonradan gelen üzüntüler üzerine kendisine zehir olmak. Örn: Sabahki o tatlı eğlentiler şimdi fitil fitil burnumdan gelmeye başladığı için bugün buralara geldiğime bin kere pişman oluyordum. -O. C. Kaygılı. |
2658 | burnundan düşen bin parça olmak | çok asık suratlı olmak. |
2659 | burnundan gelmek | iyi niyetle girişilen bir işten beklenen sonuç alınamadığından dolayı sıkıntı içinde olmak. |
2660 | burnundan getirmek | yaptığına pişman etmek. Örn: Hele onu bir elime geçireyim, görürsün, burnundan getireceğim. -H. Topuz. |
2661 | burnundan kıl aldırmamak | kendisine söz söyletmemek, çok huysuz olmak. |
2662 | burnundan solumak | çok öfkelenmiş olmak. Örn: İnliyor, göz süzüyor, burnundan soluyarak konuşuyordu. -M. Ş. Esendal. |
2663 | burnunu çekmek | 1) sümüğünü çekmek. Örn: Madam, küçük bir çocuk gibi burnunu çekerek eliyle içerideki odayı gösteriyor. -A. Ümit. 2) mec. umduğunu bulamamak, amacına ulaşamamak. |
2664 | burnunu kırmak | birini güç durumda bırakarak büyüklenmesini veya direnişini yok etmek. |
2665 | burnunu sıksan canı çıkacak | çok zayıf ve güçsüz kimseler için kullanılan bir söz. Örn: Nerdee iş nerede. Bizimkinin ağzını bıçak açmıyor. Burnunu tutsan canı çıkacak. -O. Kemal. |
2666 | burnunu sürtmek | sıkıntı çektikten sonra daha önce beğenmediği bir durumu kabul etmek, gururundan vazgeçmek. Örn: Hadisat şimdi burnunu da sürtmüş olduğundan ilk karısına karşı iyi davranıyordu. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
2667 | burnunun dibine sokulmak | çok yaklaşmak, iyice yaklaşmak. |
2668 | burnunun dikine (doğrusuna) gitmek | öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi davranmak. Örn: Soruların yanıtlarını buldum mu ne gezer ama nedense aptal kafam burnunun dikine gitmeyi sürdürdü. -A. Ümit. |
2669 | burnunun direği kırılmak (düşmek) | çok pis bir koku duyarak tedirgin olmak. |
2670 | burnunun direği sızlamak | maddi veya manevi çok acı duymak, çok üzülmek. Örn: Burnunun direği sızlaya sızlaya evini özlemektedir. -R. N. Güntekin. |