1231 | uzdeyiş | Sözün anlatılmak istenen duruma güzelce uymasını sağlayan kuralların tümü. (Konusu uzdeyiş sanatlarıdır.) |
1232 | uzokumak | Bir koşuğu, bir söylevi, bir yazın parçasını konuya uygun çeşitli vurgularla, el, yüz ve gövde hareketleriyle canlandırarak okumak. |
1233 | uzokuyuş | bk. ayıtlamak. |
1234 | uzsezi | Tasavvufculara göre Tanrı'yı, özbenliğini bilme yetisi öğretimle değil, olgunlaşmayla gelen, Tanrı vergisi olan bilgi. |
1235 | uzsöyleyiş | Kolay, güzel ve düzgün söyleme yeteneği. |
1236 | uzsözlü | Anlatımı, yapıtları derin, güzel ve etkili olan (yapıt, sanatçı), bk. uzsöz / Her beliğ fasih olur lakin her fasih beliğ olamaz. (Sait Paşa, Mizan-ül-edeb) |
1237 | uzsözlülük | Konuyu bütün yönleriyle kavrayarak hiç bir yanlış ve eksik anlayışa yer bırakmayan, yorum gerektirmeyen, yapmacıktan uzak ve düzgün anlatma sanatı, bk. sözbilim. |
1238 | uzun hece | 1. bk. kapalı hece 2. Ünlü ile bitenlerden uzatılarak söylenen, okunan heceler: mazi, kâfi, dâhi, Nuri.... 3. Uzun okunan bir ünlüden sonra bir ünsüzün gelmesiyle oluşan hece, çok kez bir uzun bir kısa hece sayılır. |
1239 | uzun öykü | Kapsamı bakımından kısa öyküye, uzunluğu bakımından romana yaklaşan öykü türü. |
1240 | uzunhava | 1. Acıklı, dokunaklı deyişlerin içli müziği ve sözleri. 2. Doğu Anadolu'ya özgü bir çeşit türkü ezgisi. |
1241 | üç birlik kuralı | Tragedyaların özelliği çeşitli kurallara bağlı olmaktır. Bu kurallardan en belirgini, hatta ilk planda geleni üç birlik kuralıdır. Üç birlik kuralı: a- Zaman birliği: Oyundaki olayın 24 saat içinde geçmesi, b- yer birliği : Olayın aynı yerde geçmiş olması, c- Konu birliği: Yapıtın tek konuyu işlemesi, olayın kişilere sıkı sıkıya bağlı olmasından oluşur. |
1242 | üç kavuştaklı | Fransız koşuğunda birinci, dördüncü ve sekizinci dizeleri aynı olan sekizer heceli sekiz dizeden oluşan bir koşuk biçimi. |
1243 | üçleme | Üç dizeli parçalardan oluşan koşuk. |
1244 | üçlü | Üç dizeden oluşan bağlam. |
1245 | üçüzleme | Bir dizenin iki durağa değil, iki orta durakla üç bölüme ayrılmış olması. |
1246 | ülkülük | Ülkü edinilen bir yola, benimsenen bir soruna, arkasından koşulan bir amaca işaret olan özdeyiş niteliğinde tümce: Ölmek var dönmek yok... |
1247 | ülküt | Roman, öykü ve oyunlarda benzer özelliklerle sınıflanabilen kişilerin, bu ortak özelliklerini en belirgin biçimde kendinde toplayan kişi. Ör.: cimri, dalkavuk vb. |
1248 | ündeş | Sesteş -anlamları ayrı söylenişleri bir- sözcüklerle yapılan söz oyunu. Ör.: Eyleme vaktini zayi deme kış yaz, oku yaz. Türleri: 1. tam ündeş: [es. t. cinas-ı tam] Sayı, sıra bakımından harfleri birbirine denk olan sözcüklerden oluşan ündeş. 2. eksik ündeş: [es. t. cinas-ı nakıs] Harfleri sayı bakımından değişik olan sözcüklerden oluşan ündeş. 3. ayrık ündeş: [es. t. cinas-ı mefruk]: Bir tek sözcükle bir söz öbeği arasında yapılan söz sanatı. Ör. / Ruhsarını cananın ayineye benzettim / Vah vah ne hata ettim ay'ı neye benzettim? 4. çiftleşik ündeş: [es. t. müzdeviç, cinas-ı müzdeviç]: Ündeşlerin ikisinin de bir dizede yan yana, sonda bulunması. Ör. / Ruhların böyle diriğ etme dil-i divaneden / Şem için bu mertebe perva neden pervaneden?. (Buna yinelenmiş, dönüşük de denir.) |
1249 | ündeşleme | 1. Söyleniş bakımından birbirine benzeyen, anlamları ayrı sözcükleri bir arada kullanma işi. 2. Uyakları ündeşli deyiş. Ör. / Ben âşığım el göğüste yüz yerde / Gel efendim del sinemi yüz yerde / Yaralarım göz göz oldu yüz yerde (Gevheri) 3. Halk yazınında bir tür halk ezgisi. |
1250 | ündeşli evirmece | 1. : Eski yazıda yazılışları bir, okunuşları ayrı sözcüklerin kullanılmasıyle yapılan ündeş. Ör. Genc-i istiğna ararsan yokla künc-i uzleti 2. [Fr. anagramme] Aynı harflerle yazılan sözcüklerden her biri. Ör. masa-asma, yılan -yalın. bk. evirmece. |
1251 | ündeşli mani | Söylenişleri bir, anlamları ayrı sözcükler kullanma yoluyla yapılan koşuk. Ör. / Kuleden / Ses geliyor kuleden / O kaş o göz değil mi / Beni sana kul eden / Bu koşuğun iki ündeşle yapılanına çifte Ündeşli mani: [es. t. cı-ğalı mani] denir: / Öyle mi kara gözler / Sürmeli kara gözler / Gemin deryada kaldı / Gözlerin kara gözler |
1252 | ündeşli uyak | bk. uyak. |
1253 | ünlem | Birden uyanan gür coşkuların etkisiyle ağızdan çıkıveren sözcükler, söz öbekleri. Yerinde kullanılınca sanat olur: Eyvah melek de mahvoldurmuş! (A. Hamit Tarhan, Eşber). Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! (Mehmet Akif Ersoy) |
1254 | üst satır (h.y.) | bk. üst. |
1255 | üstün bezek | Tümce, önerme ve dizelerin bakışık kesimlerini birbiriyle hem uyaklı, hem de ölçülü kılma sanatı Ör. / Ecza-yı beşer calib-i tacil-i fenadır / İpka-yı eser mucib-i tahsil-i bakadır (Namık Kemal) |
1256 | üstünleme | 1. İki ve daha çok nesneden birini üstün sayarak ötekilerini sözde ona bağlama. (Şems ile Kamer birlikte anılınca Kameryn Hasan'la Hüseyin'in ikisi için Hasaneyn denilmesi gibi.) 2. Özneyle yüklem arasında kişilerden birinin üstünlüğü yönünden bağlantı (uygunluk) kurma işi. Ör. : "Ben sen yoğuz, biz varız." (Ziya Gökalp) 3. Sözün gelişine göre birini benzerlerinden, çağdaşlarından ya da çığırdaşlarmdan üstün gösterme. Ör.: Alp Arslanlar, Namık Kemaller, Atatürkler... |
1257 | vakanüvis | Osmanlılar döneminde devletçe görevlendirilen tarih yazarı, bk. tarih 2. |
1258 | vakayiname | Vakanüvislerce olguları, olayları oluş sırasına göre yazılmış tarihsel yapıt. bk. vakanüvis. |
1259 | varoluşçuluk | W. Dünya Savaşı sonunda Fransız yazarı J.P.Sartre'ın yaydığı yazın ve felsefe çığırı. (Bu düşünce çığırı, varoluşu temel sorun olarak benimser insanın hiç bir ussal nedenlilikle temellendirilmeyen dünya ile çatışması üzerinde durur ve elindeki biricik değerin özgürlük olduğunu ileri sürer.) |
1260 | varsağı | Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin söyledikleri koşma. (Dörtlük sayısı üç, dört, beş, kimi zaman daha artık olabilir. Biçimce semai'ye benzer. Semai de, varsağı da hece ölçüsünün sekizli kalıbıyladır. Aralarındaki ayrım, ezgilerden ileri gelir. Varsağılarda kabadayıca bir hava vardır. Bunun için de behey, bre, hey gidi gibi ünlemler kullanılır.) |