841 | tarihsel okul | 1. (Dar anlamda) 19. yüzyılın başlarında kurulan (Savignhy, Eichhorn vb.) tarihsel hukuk okulu. Aydınlanmanın usçu hukuk anlayışına karşı, hukuku tarihsel gelişmenin bir sonucu ve ulus tininin organik bir biçimde gelişmiş ürünü olarak görür. 2. (Geniş anlamda) Hamann, Herder, Moser, Lessing'le başlayan ve Grimm Kardeşler ile Ranke'nin çalışmalarında doruk noktasını bulan bilimsel gelişme bu gelişmeyle Alman tarih bilimleri, yalnızca tek tek bilimler olarak klasik biçimlerine ulaşmakla kalmayıp, aynı zamanda yeni bir tarih bilinci ve dünya görüşü yaratmışlardır. Bu okulun yöntem ve anlayışı özellikle Hegel'in tarih felsefesi ile çatışır. Bu okula göre, tarihte oluşmuş olanın başlı başına bir değeri vardır. Tarihin oluşturduğu devlet, hukuk, sanat gibi biçimler, bir ulusun ya da bir çağın özel ruhunun (tininin) yaratmaları olarak anlaşılmalıdır. |
842 | tarihsel özdekçilik | Marksçılığın tarih anlayışına verilen ad (Engels'in koyduğu terim). Eytişimsel özdekçiliğin toplum felsefesi. Eytişimsel özdekçiliğin genel ilkelerini insan tarihinin belli bir alanına, insan toplumunun gelişmesi alanına uygulama. // Bu anlayış , idealist, ide'den kalkan tarih fizikötesine karşıt olarak, tarihsel toplumsal gelişmeyi, bu gelişmenin temelindeki ekonomik süreçlerden, insan varoluşunun özdeksel gerçek koşullarından kalkarak kavramayı dener. Bu öğretiye göre: Bütün tarihsel ve toplumsal olayların belirleyici nedeni ve temeli ekonomik olaylardır, bk. eytişim, özdekçilik, eytişimsel özdekçilik |
843 | tarihselcilik | 19. yüzyılın ortalarında, özellikle Almanya'da tarih bilimlerinin bağımsız gelişme sürecinde ortaya çıkan düşünce akımı. Olayların açıklanmasında tarihe öncelik veren eğilim tarihsel düşünme eğilimi. Bu bağlamda: 1. Bütün olayları, başarıları ve değerleri, içinde doğdukları tarihsel durumlardan ve tarihsel koşullardan kalkarak anlamaya çalışan, giderek bu olayların nesnel içeriklerinin ve bugünkü anlamlarının açıklanmasını da ancak bu geçmişe bakış içinde elde edeceğine inanan düşünce biçimi. 2. İnsan varoluşunun özünü onun tarihselliğinde gören, tarihselliği insan yaşamının canlı temeli diye anlayan, böylece de dünyayı tarih olarak kavrayan felsefî düşünme doğrultusu. // Özellikle Dilthey, York v. Wartenburg ve varoluşçu felsefede karşımıza çıkar -> tarihsel okul'da doruğuna erişir. 3-Tarihi yalnızca kendisi için inceleme tarih eğitimine aşırı önem vererek gelişigüzel geçmiş değerleri yeniden canlandırma uğruna bugünü feda etme. Tarih kültürü ve bilginliğinin, yaşama ve eylemeyi felce uğratacak biçimde aşırılığı. 4- Tarihin ilkece olduğundan değerli görülmesi tarih gerçeklerinin değişmez yetkeler olarak saltıklaştırılması. |
844 | tarihsellik | 1. Tarihsel olanın varlık biçimi. 2. Zamana bağlılık, gelip geçicilik. 3. Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği.) 4. Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. İsa'nın tarihselliği.) 5-(Varoluşçuluk felsefesinde) İnsanın içinde bulunduğu özel durum, insan varoluşunun temel yasası. |
845 | tasarım | 1. (Geniş anlamda) Bilinç içeriği, algı. 2. Daha önce algılanmış olan bir nesne ya da bir olayın bilinçte sonradan ortaya çıkan kopyası (imgesi). 3. Önceden görülenmiş olana karşıt olarak salt imgelem yoluyla varlık kazanan şey. |
846 | tasım | İki öncüllü çıkarım (dolaylı çıkarım): Ortak bir -> orta terimle birbirine bağlanabilen iki -> önermeden (iki önermede ortak bir terimin bulunması ile) yapılan çıkarım. Verilmiş iki önermeden, bu önermelerin içerdiğini içinde bulunduran bir üçüncü önermeyi çıkarma işlemi. kendilerinden çıkarım yapılan önermelere öncüller ( praemissa), bunlardan çıkarılan önermeye (conclusio) denir. Tasımın şeması şöyledir: M-P (büyük önerme) S-P ( küçük önerme)_______S-P sonuçBüyük terim= P ile, küçük terim= S yi bağlayan orta terim= M dir. Orta terimin öncüllerde bulunduğu yere göre değişen dört tasım şekli (figür), her bir şeklin de kipleri (modus) vardır (toplam olarak 19 kip). Her tasım belli bir kipe göre kurulmuştur ve tasımın kipi ile şekli arasında bir ilgi vardır: 1. Şekil 2. Şekil 3. Şekil 4. Şekil M----P P----M M----P P----M S----M S----M M----S M----S ______ ______ ______ ______ S----P S----P S----P S----P Örnek: Birinci şeklin kipleri ( öncüllerin tümel ya da tikel, olumlu ya da olumsuz oluşuna göre 4 kipe bölünür): Barbara, celarent, Darii, Ferio.Bunlar da : a = tümel olumlu e = tümel olumsuz İ = tikel olumlu o = tikel olumsuzu gösterirler.( Ör. Barbara : üç a ile üç önermenin de tümel olumlu olduğunu gösteriyor.) |
847 | tek anlamlı | 1. Yalnızca bir anlamı olan (sözcük ya da kavram). Karşıtı bk. eş sesli. 2. Belirli, kesin olarak belirlenmiş. |
848 | tek anlamlılık | 1. Bir sözcüğün ya da bir kavramın tek, belirli bir anlamı olması özelliği. 2. Belirlilik, kesinlikle belirlenmiş olma durumu. |
849 | tekbencilik | (Lat. solus = yalnız, tek ipse = ben) : 1. "Yalnız ben varım, benden başka her şey yalnızca benim tasarımımdır." diyen öznel ben'i bilinç içerikleriyle birlikte tek gerçek, tek var olan olarak kabul eden felsefe görüşü (kuramsal bencillik). 2. Felsefede yöntem açısından çıkış noktası olarak ben'i alan görüş (yöntemsel tekbencilik. Descartes Driesch). 3. Ahlak açısından yalnızca kendinin yaşama savını tanıyan, kendi ben'ini yaşamın ve gerçekliğin özeği yapan görüş (ahlaksal bencillik. Stirner). |
850 | tekçilik | (Yun. monos = tek) : 1. Gerçekliğin temeli olarak yalnızca tek bir ilkeyi örneğin yalnızca özdeği (özdeksel tekçilik), yalnızca tini (tinsel tekçilik) vb. kabul eden dünya görüşü. Tekçiliğin karşı kavramı olarak -> ikicilik iki temel ilkeyi çokçuluk, ilkelerin ya da temel güçlerin çokluğunu kabul eder. 2. Birlikli bir dünya tablosuna varmaya çalışan dünya görüşü. |
851 | tekelci önerme | Bir özneye, bütün öteki özneleri dışta bırakarak bir yüklem bağlayan önerme. Formülü: Yalnızca S P dir. (Ör. "Yalnızca bu yüzük altındır.") |
852 | tekerklik | (Yun. Monarkhia |
853 | tekil | Tek olma durumu gösteren (sözcük, terim, önerme). Karşıtı bk. çoğul. Tekil kavram: Tek nesneyi gösteren kavram tek bir birey olabilir (Sokrates) ya da bir tür olabilir (koyun). Tekil önerme ya da yargı: Öznesi tek bir nesneyi gösteren önerme. (Ör. " Sokrates bir filozoftur.") |
854 | teknik | (Yun. tekhne - kılgısal yapabilme gücü) 1. İnsanın, doğal güç ve gereçleri kendisi için yararlı kılma sanatı. 2. Kuramsal bilginin karşısında bilimin uygulamaları, bilimsel bilgiye dayalı uygulamalar. (Günümüzdeki anlamı budur.) Bilimin amacının bilgi olmasına karşılık, tekniğin amacı ortaya bir şey koymadır, üretimdir. 3. Bir yapıt ortaya koyma, bir işi başarmada kullanılan yöntem, yol yaratma biçimi (düşünme tekniği, çalışma tekniği vb.). |
855 | tektanrıcılık | (Yun. monos = tek, theos = tanrı) : Tek bir Tanrı'nın varlığını kabul eden din ve felsefe öğretisi. |
856 | teleoloji | bk. erekbilim |
857 | temel | 1. (Genel anlamda) Bir şeyin üzerinde temellendiği, kurulduğu şey (bir evin temeli, bir kurumun temeli vb.). 2. Tinsel nitelikte bir şeyin varsaydığı ve kendisine dayandığı ilke. (Ma tematiğin temeli, hukukun temeli, eğitimin temeli, ahlakın temeli vb. Ahlakın temeli, bir ahlak öğretisinde, ahlaksal doğruların kendisinden çıkarıldığı ilkedir (ör. Epikuros'un ahlak felsefesinde bu ilke haz'dır). 3. Bütün bir bilgiler bağlamının kendisinden çıkarılabildiği en genel ve en yalın önerme en genel önermelerden ve en genel düşüncelerden kurulmuş bir dizge. (Ör. Tümevarımın temeli, kendisinden biçimsel olarak olaylardan yasalara geçme hakkının çıkarılabileceği bir ilkedir.) |
858 | temel bilim | 1. Bütün öbür bilimler için temel koyucu nitelikte olan bilim. 2-Felsefe dalları arasında temel olduğu kabul edilen dal. // Bu temel dal, yöntemsel açıdan, -> mantık ya da -> bilgi kuramı, olgusal açıdan ise -> varlıkbilimdir. |
859 | temel kavramlar | 1. Bir bilimin temel koyucu ilk kavramları. 2. Düşünmenin temel biçimleri. Bunlar bütün deyiş biçimlerinde öndayanak olarak konulan kavramlardır. |
860 | temel önerme | Kendisinden başka önermelerin çıkarıldığı, kendisi daha fazla geri götürelemeyen önerme, bk. belit |
861 | temellendirim | 1. İleri sürülen bir sav için temel, dayanak, gerekçe verme. 2-Temel dayanak: Bir şeye varoluşunu ya da varlık nedenini veren şey. 3. Kanıt, dayanak, ipucu. Bilgi ya da davranış kurallarının kendisinden türetilebileceği daha genel ve daha yalın önerme. |
862 | temellendirmek | Sağlam bir dayanak koymak, temel koymak bir önermeyi, bir kuralı, bir gerekliliği, kendisini doğrulayacak herhangi bir şey üzerine dayamak nedenlerini göstermek, belli gerekçelerle doğrulamak. |
863 | tersevirme | (Lat. contrapositio = karşısına koyma) : (Mantıkta) Yüklemin çelişik kavramının özne yapılması yoluyla bir yargının yapma olarak değiştirilmesi: "Bütün insanlar ölümlüdür.", "Ölümlü olmayanlar insan değildir." |
864 | tikel | (Mantıkta) Bir türün bütün bireylerine değil de bir ya da birkaç bireyine ilişkin olan. // Önermelerin olumlu ya da olumsuz oluşuna göre İ ve O simgeleri ile gösterilir. Formülü: Bazı S ler P dir bazı S ler P değildir. Karşıtı bk. tümel |
865 | tikel kavram | Kapsamına aldığı nesnelerin tümünü değil de bazılarını gösteren kavram. (Ör. Bazı insanlar, bazı aslanlar.) Karşıtı bk. tümel kavram |
866 | tikel önerme | Konunun kapsamına giren bütün bireyler için değil de bazıları için belli bir şey bildiren önerme. Formülü: Bazı S ler P dir. Karşıtı bk. tikel önerme |
867 | tin | (Yun. pneuma, nous = soluk, nefes) : 1. Evren ilkesi. Özellikle stoa felsefesinde: Evren usu, evren ruhu etki yapan, biçim veren, canlandıran ilke. 2. a. Doğal yaşam ilkesinden ayrı olarak, yüksek, doğaüstü, tanrısal ilke. b. Tanrı'nın dolaysız yaratıcı etkinliği. 3. Felsefeye Anaxagoras'ın yerleştirmiş olduğu "nous", Herakleitos'un getirmiş olduğu "logos" anlamında: a- Dünyanın usa uygun düzen ilkesi b. Zamandan bağımsız olanın, zamandışı olanın, zamansız olanın ilkesi, c. Ruhun uslu yanı. (Aynı zamanda: logistikon.) 4. Yaşamdan ayrı olarak düşünme ve bilinç ilkesi (Descartes'ta cogitatio). 5. Düşünen insanın etkinliği düşünce ilkesi. Özdeğe, fizik etkinliğe ve içgüdüsel etkinliğe karşıt. 6. Kendini içgüdülerin belirlenmişliğinden kurtaran, özgür olan, değerlere, anlam içeriklerine kendini açan. M. Scheler'de insanı insan yapan ilke usun yanında duygu ve isteme edimlerini de içine alır. 7. Tin, zaman zaman usa (ratio'ya) indirgenerek ruha karşı olan, cansız, "yaşama düşman" bir ilke olarak görülür (Ludwig Klages). 8- Bireysel ruh anlamına (özellikle dinbilimsel anlamda) "tinler ya da us taşıyan ruhlar" (Les esprits ou âmes raisonnables) Tanrılığın imgeleridirler (Leibniz). Tini (spiritus-pneuma) ruhtan (anirha-psykhe) ayırmak gerekir. Ruh, organik ve duyusal yaşamın ilkesiair (hayvanların da ruhundan sözedilir), tin ise yalnız insana özgü düşünme yetişidir. Ancak Türkçe'de ruh sözcüğü tin yerine de kullanılagelmiştir, örneğin Hıristiyanlıktaki "kutsal ruh" (le Saint Esprit). |
868 | tinsel bilimler | Kültür bilimleri ya da insan bilimleri. Karşıt kavramı: doğa bilimleri. // İnsanın tarihsel, kültürel ve toplumsal dünyası ile ilgili bilimleri içine alır. İnsan tininin yaratmalarını (düşünce tarihi) sanat, din, devlet, iktisat, hukuk vb. gibi kültür kuruluşlarını araştıran bilimler. Buna göre: Felsefe, tarih, filoloji, toplumbilim, dinbilim, ahlak felsefesi, sanat felsefesi, tinsel bilimlere girerler. Ruhbilim, doğabilimleri ile tinsel bilimlerin arasında sayılıyor günümüzde. Tinsel bilimlerin önemlerine eğilerek, onları bilinçli olarak, özel bir yöntemle inceleme işi 19. yüzyılın ortalarında başlamıştır. |
869 | tinselcilik | (Lat. Spiritus = tin) : 1. Bütün gerçekliğin özünün tin olduğunu, her gerçek olanın tinsel olduğunu ve cisimsel olanın yalnızca tinsel gerçekliğin bir görünüşü olduğunu, ya da salt bir tasarım olduğunu ileri süren fizikötesi öğreti. 2. (Descartes'ta) Özdekten özce ayrı bir ruhun bulunduğunu öne süren görüş. |
870 | tomasçılık | Aquinolu Thomas ve ona bağlı olanların: a. Aristoteles felsefesi ile Hıristiyan dünya görüşünü uyum içinde birleştirmeye çalışan b. İnsan istenci ile Tanrı'nın önceden belirlenmesini doğal-doğalüstü bir varlık düzeni içinde birleştiren c. Usun üstünlüğünü, istenç ve istenç özgürlüğü üzerindeki egemenliğini öne süren öğretileri. // Tomasçılık Katolik kilisesinin temel felsefesi olmuştur. |