61 | ana cümle | bk. temel cümle. |
62 | ana dil | Bugün ses yapısı, şekil yapısı ve anlam bakımından birbirinden az çok farklılaşmış bulunan dil veya lehçelerin, kök bakımından bilinmeyen bir tarihte birleştikleri ortak dil: Ana Türkçe, Ana Moğolca, Ana Altayca, Roman dillerine kaynaklık eden Latince gibi. Başlıca dünya dilleri, sayıları sınırlı birtakım eski ana dillerin zaman içinde lehçeler ve müstakil diller hâlinde dallanarak farklılaşmasından oluşmuştur. |
63 | ana dili | İnsanın doğup büyüdüğü aile ve soyca bağlı bulunduğu toplum çevresinden öğrendiği, bilinç altına kadar inebilen ve kişilerle toplum arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı oluşturan dil: İnsandaki ana dili duygusu konuşmadaki bazı yanlışları kolaylıkla önler. |
64 | ana zamanlar | Bir dilin başlıca zamanları. Türkçede geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman olmak üzere başlıca üç ana zaman vardır. 1. Geçmiş zaman: oku-du, anla-dı 2. Şimdiki zaman: oku-yor, anlı-yor 3. Gelecek zaman: oku-y-acak, anla-y-acak vb. krş. ara zamanlar. |
65 | anlam | Kelimenin tek başına veya söz içindeki öteki ögeler ile bağlantılı olarak zihinde yarattığı kavramlardan her biri: kestirmek 1. ağaç kestirmek, kumaş kestirmek, 2. bir şeyi tahmin edebilmek: işin sonunda nereye varacağını kestiremiyorum 3. birazcık uyumak: Bir saat kadar kestirirsem kendimi toplayabilirim vb. |
66 | anlam alanı | Zihinde aynı veya birbirine yakın kavramlar oluşturan kelimelerin meydana getirdikleri ortak alan: ülkü, hedef, gaye, maksat, ideal kırılmak, incinmek, gücenmek, darılmak, küsmek kesmek, koparmak, biçmek, üzmek, yolmak vb. |
67 | anlam bayağılaşması | bk. anlam kötüleşmesi |
68 | anlam bilimci | Anlam bilimi üzerinde çalışan kimse. |
69 | anlam bilimi | Dildeki birimleri anlam bakımından ele alıp inceleyen dil bilimi dalı. Anlam bilimi kendi içinde de 1. durgun veya eş zamanlı anlam bilimi, 2. gelişmeli veya alt zamanlı anlam bilimi olarak iki alt dala ayrılmaktadır. Dilin belirli bir zaman kesitindeki durumunu tarihî değişme ve gelişmelere girmeden inceleyen anlam bilimi dalı eş zamanlı anlam bilimi (synchronische Semantik) adını alır. Bu dalda, dilin kelimeleri anlamları, kavram alanları ve kapsamları ile eş anlamlılık, çok anlamlılık, eş seslilik vb. açılardan ele alınmaktadır. || Art zamanlı (diachronische Semantik) anlam bilimi ise, dilin anlamla ilgili olaylarını tarihî değişme ve gelişme süreci içinde ele almaktadır. bk. eş zamanlı anlam bilimi ve art zamanlı anlam bilimi. |
70 | anlam birimi | Bir dilin anlam taşıyan en küçük birimi: ev+in kapı+sı, diş+çi+lik sözlerini oluşturan birimler gibi. |
71 | anlam çokluğu | bk. çok anlamlılık. |
72 | anlam çözümlemesi | Anlamlı birimlerin taşıdıkları ve yüklendikleri anlam inceliklerini ortaya koyma. |
73 | anlam daralması | Kelimenin kavram ve anlam kapsamı bakımından bir daralmaya uğrayarak, eskiden anlattığı şeyin ancak bir bölümünü, bir türünü anlatır duruma gelmesi bir kelimenin genel bir anlamdan özel bir anlama geçişi: ET. oğlanerkek ve kız dahil «Çocuk, evlât», urı oğlan «erkek çocuk», kız oğlan «kız çocuk» oğlan TT. «erkek çocuk» ET. tawar «her türlü mal, mülk, eşya», TT. davar «küçükbaş hayvan» ET. alkış «övme, kutlama, medih, dua, takdis», TT. alkış «el çırparak alkışlamak» ET. uçuz «kolay, değeri olmayan, değersiz», TT. ucuz «para değeri az olan» ET. tünemek «geceyi geçirmek, gecelemek», TT. tünemek «yalnız kuşlar ve evcil kanatlı hayvanlar için kümeste veya tünekte gecelemek«, ET. tünek «karanlık yer, hapishane», TT. tünek «evcil kanatlı hayvanların içinde tünedikleri kümes kuşların üzerinde tünedikleri dal veya sırık» ET, EAT. konmak «yer tutmak, yerleşmek, gecelemek, bir yerde kalmak», TT yalnız kuşlar için «konmak» pencereye kuş kondu vb. ET. yaş, «taze, yeşil, genç», TT yaş «ıslak» vb. EAT. dirlik «hayat, yaşam», TT. «geçim, yaşayış düzeni, huzur»: Evde dirliği düzeni yerindedir. Aile hayatında dirliği bozuldu vb. |
74 | anlam değişmesi | Bir kelimenin gösterdiği anlamdan az veya çok uzaklaşarak yeni bir anlam kazanması olayı. Olay, geniş kapsamlı olarak anlam genişlemesi, anlam daralması, anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesi gibi değişme olaylarını da içine alabilirse de, asıl bir anlamdan başka bir anlama geçiş, yani bir kavramdan başka bir kavrama geçişle ilgili anlam değişmelerini içine almaktadır: ET. okşamak «benzemek», TT. okşamak «okşamak» ET. sakınmak «düşünmek, üzerinde durmak, plânlamak», EAT. sagın- «düşünmek, sanmak», TT. sakınmak «çekinmek, bir şeyi yapmaktan uzak durmak» ET ve EAT. okımak «davet etmek, çağırmak», TT. okumak «okumak» küpe «küçük metal halka», Şor lehç. «koşum takımlarında halka», çağdaş lehçelerde «demir gömlek, zırh» (H. Eren, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, s. 275/1). TT. «kulağa takılan süs eşyası» ET. bekle- «sağlam tutmak, tahkim etmek, tutturmak, bağlamak, muhafaza etmek, gözetlemek», TT. «gözetlemek, mec. ummak» EAT. yapmak «kapamak, örtmek», TT. «yapmak, imal etmek» EAT. uslu «akıllı», TT. uslu «yaramazlık etmeyen, haşarı olmayan» vb. |
75 | anlam ekseni | Anlam bakımından birbiriyle ilişkili bulunan kelimelerde, bu ilişkiyi doğuran ortak özellik: kısa ile uzun arasındaki anlam ekseni «uzaklık, mesafe» mavi ile kırmızının anlam ekseni «renk»tir. |
76 | anlam genişlemesi | Anlam kapsamı dar olan bir kelimenin zamanla ilgili bulunduğu kavram alanı içinde yayılarak daha geniş, daha genel bir anlam kazanması olayı: Alan sözü başlangıçta yalnız orman içindeki düz ağaçsız yer anlamında iken sonradan anlam genişlemesi ile TT.de bölge, branş, bilim kolu anlamlarını da kazanmıştır. Kültür kelimesi (Lat. cultura) aslında «ekilmeye hazır toprak, tarla» anlamını verirken, zamanla «verim, birikim» kavramındaki anlam sınırının çok genişlemesi ile «yüzyıllar boyunca elde edilen maddî ve manevî değerler bütünü yani kültür» olmuştur. ödül<EAT. öñdül>öğdül) yalnız Anadolu ağızlarında «güreşte kazananlara verilen armağan, mükâfat» anlamıyla kullanılırken, standart Türkçede her yarışmada kazanana verilen armağan, mükâfat» anlamını kazanmıştır. Terkosun bir göl adından «musluk suyu», frijiderin bir şahıs adından «belirli bir buz dolabı markasına» oradan genelleşerek «buzdolabı» anlamlarına geçişi de böyledir. |
77 | anlam iyileşmesi | Kötü anlamlı bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazınması olayı: ET.de çok defa yablak «kötü, fena» kelimesi ile birlikte kullanılan yabız yablak «kötü, fena» anlamından XVI. yüzyıldan sonraki gelişme ve ses değişmesi ile bugün TT.de yavuz şekline ve «iyi, yiğit, kahraman» anlamlarına dönüşmüş olması gibi. Yavuz Sultan Selim O yavuz adamdır vb. Yahşı «iyi» kelimesinin zıt anlamlısı olan yaman «kötü» kelimesindeki anlam iyileşmesi de yavuza paralel bir gelişme göstermiştir. Aynı gelişme ET. emgek «ızdırap, eziyet, mihnet» emgek emgenmek «acı çekmek, ızdırak çekmek» kelimesinden değişen emek «çekilen zahmet, herhangi bir iş için gösterilen özen, harcanan beden ve kafa gücü» kelimesi için de söz konusudur: Bu gelişmede onun büyük emeği vardır vb. |
78 | anlam kayması | Somut veya soyut nitelikteki kelimelerin benzetme yolu ile kullanışları dolayısıyla, zamanla anlamlarında meydana gelen kayma veya kayma yoluyla kalıplaşma. Bu olayın anlam değişmesinden farkı, kelimenin benzetildiği şey ile arasındaki anlam bağının tamamen kopmamış olmasıdır: aslanağzı «bir çiçek adı: aslan ağzına benzeyen çiçek» babayiğit karafatma «bir böcek adı» katırtırnağı «bir bitki» dedikodu, çıtkırıldım, dil dökmek vb. Ayrıca canbaz «canı ile oynayan, aldatıcı, hilekâr» EAT. kaba «iri, büyük, kocaman»: İleri gittiler bir kaba ağaç yanına vardılar, belirsiz oldular. Altı yıla değin kaba ağaç gibi olur (TS. IV, s. 2143), TT. kaba «sakil, biçimsiz, sevimsiz, nezaketsiz» kabarmak «ağırlığı artmadan hacmi büyümek, şişmek», anlam kayması ile (öfkelenmek, hiddetlenmek), kumaşta «üzerinde tüyleş oluşmak» vb. |
79 | anlam kötüleşmesi | İyi anlamlı bir kelimenin zamanla kötü veya kötüya doğru giden bir anlam kazanması bu yönde bir zayıflamaya uğraması olayı: EAT. canavar «canlı, mahlûk», TT. canavar «yırtıcı, vahşi hayvan» ET. katun «kraliçe, hükümdar hanımı» > «kibar karısı, hanımefendi», TT. kadın «dişi cinsten erişkin insan hizmetçi» ET. bayakı «önceki, daha önce zikredilen», TT. bayağı «adî, değersiz, aşağı, alçak»: Onun sözlerinde ve davranışlarında bir bayağılık var bayağı mal, bayağı adam vb. |
80 | anlam olayları | Kelimelerin bağlı bulundukları kavramların ve gösterdikleri anlamların zamanla ve çeşitli sebeplerle değişmeleri olayı. bk. anlam değişmesi, anlam daralması, anlam genişlemesi, anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesi, anlam kayması. |
81 | anlam tonlaması | Genel olarak kelimenin anlamı ile ilgili olan cümle tonları: Hava iyi olursa dışarı çıkacağım. Ben bu güçlüğü öyle bir yenerim ki sonra sen de hayretler içinde kalırsın vb. bk. cümle tonu. |
82 | anlam vurgusu | Cümle içinde anlam bakımından ağırlık verilmek istenen kelime üzerine, o kelimenin cümledeki yeri de değiştirilerek uygulanan vurgu: || 1. Yarın kardeşimle birlikte İstanbula gidiyoruz (başka yere değil). || 2. Yarın İstanbula kardeşimle birlikte gidiyoruz (yalnız veya bir başkası ile değil). || 3. Kardeşimle birlikte İstanbula yarın gidiyoruz. (başka zaman değil) vb. || Bir düşünceyi abartmalı olarak belirtmek üzere yapılan vurgulama da anlam vurgusudur: Yıldırım süratiyle gelip gitti. İyiki otobüsü yakalayabildim, yoksa hâlim bu saatte nic olurdu vb. bk. belirtme vurgusu. |
83 | anlam yükü | Türetme veya birleştirme yolu ile kurulan bir kelimede, o kelimeyi oluşturan kök, ek gibi ögelerden her birinin yeni kelimeye getirdikleri anlam katkısı: ince/ince+lik, somur-/somur-t-/somur-t-kan anla-/anla-t-/anla-t-ıl-a+bilmek ayak+kabı, deve+dikeni hanım+eli vb. yukarıdaki kelimeleri oluşturan ögelerden her biri birer anlam yükü taşımaktadır. |
84 | anlamdaş | bk. eş anlamlı (kelime). |
85 | anlatım bilimi | Dilde anlatım ile düşünce arasındaki bağlantı ilişkilerini ele alan kişilerin, şairlerin ve yazarların dilini anlatım açısından işleyen bilim dalı. |
86 | ara cümle | Bir cümlede açıklama, istek vb. amaçlarla, cümle yapısında herhangi bir değişiklik yapılmadan iki virgül veya iki çizgi arasına sokulan cümle: şimde efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım (M. Kemal Atatürk, Nutuk, s. 2). Hafif mitralyözlerle mücehhez bulunan fedakâr arkadaşlarınızdan birkaçını, elyevm bir alay kumandanı olan Osmanlı Bey ki, Tufan Bey namıyla marif olmuştur, bunların başında idi, bir otomobil ile kendi otomobilimize takaddüm ettirdik (Nutuk, s. 84). Milletvekilleri saat beş çayını yudumlarken, yanında Hint bisküvileri ile Singapur turtaları da vardır, onlara şöyle bağırıyordu (S. Birsel, İstanbul-Paris s. 275). Demek ki, Türkçeden, Allah esirgesin, bir gönül kelimesi atılacak olsa, onunla birlikte ne mânâlar, ne incelikler, ne deyimler gidermiş
(N. Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, s.303). Babasının içinde bulunduğu durum, Allah beterinden saklasın, oldukça üzücü. Elindeki notlara bakarak, bakmasa da olurdu ya, konuştu vb. krş. açıklama cümlesi. |
87 | ara zamanlar | Çekimli fiillerde iki ana zaman arasında kalan ve gösterdiği ana zamana göreceli olarak daha yakın veya daha uzak olan zaman kesiti veya kesitleri. Geçmiş zamanın yakın geçmiş, uzak geçmiş gelecek zamanın yakın gelecek, uzak gelecek ara zamanlarının bulunması gibi. Türkiye Türkçesinde aldı, getir-di örneklerindeki, -DI / -DU ekiyle kurulan geçmiş zaman genellikle yakın geçmişi karşıladığı hâlde al-mış, getir-miş örneklerinde yer alan -mışlı duyulan geçmiş zaman, daha uzak bir geçmişi de karşılamaktadır. Aynı zaman dilimi içindeki bir ara zaman kesitinin yakın veya uzağı göstermesi, yanındaki yönlendirici zarflar ile de ayarlanır. Nitekim, çocuklarımız şimdi geldi örneğinde tam bir yakın geçmiş söz konusu iken, bu hikâyeyi geçen yıl da dinledim (veya dinlemiştim) cümlesinde, uzak geçmiş zaman söz konusudur. Bunun gibi Kazak lehçesinde bardık vardık yakın geçmişi gösterirken, -gAn eki ile kurulan bar-gan-bız şekli daha eski bir geçmişi karşılamaktadır. Ara zaman örneklerine yer yer eski metinlerimizde de rastlanır. Kutadgu Biligdeki yime yakşı aymış bilgili bügü / tükel bolsa nimet bulmaz yigü (R.R. Arat, 1047) bilgili, akıllı kimse yine iyi söylemiş. Nimet tam olursa insanın ömrü tükenir, demiş beytindeki ay-mış fiili uzak geçmişteki bir olayın hikâyesidir. Yine Kutadgu Biligde al-gay, ol-gay, sözle-gey çekimli fiilleri olağan gelecek zamanı gösterdiği hâlde, -gAlI eki ile kurulan al-galı almak üzeredir, kal-galı kalmak üzeredir gibi biçimler, gerçekleşmek üzere olan bir oluş ve kılışı, yani yakın geleceği karşılarlar. |
88 | aracı dil | Bir kelimenin bir dilden başka bir dile geçisinde aracılık görevi yapan dil: Lat. cultura kelimesinin Türkçeye Fransızca kanalı ile kültür olarak, Yun. matematikê ve grammatikênin yine Fransızca kanalıyla matematik ve gramer olarak, Lat. testanın Rumca yoluyla testi, Lat. Candelanın Arapça yoluyla kandil, tabulanın «tahta» İtalyancada tavolaya dönüştükten sonra bize İtalyanca vasıtasıyla tavla olarak geçmesi gibi. Bu geçişi sağlayan Fransız, Rum, Arap ve İtalyan dilleri Lat. ile Yun. arasında birer aracı dil durumundadır. T. çadır kelimesinin Sırpçaya şator, çàdor, Rumenceye şatra biçiminde aktarılmasında Macarca sàtor aracılık etmiştir. || Dilimize Ar. ve Far.dan girmiş bazı sözlerin komşu dillere özellikle Balkan dillerine aktarılmasında da Türkçe aracılık etmiştir: Ar. harîf+ Far. +âne birleşiminden oluşmuş T. arifane yiyeceğe ortaklaşa sağlanan toplantı, eğlence sözünün Bulgarcaya erfene Ar. askar > T. asker sözünün Bulg., Sırp., Arn. ve Rum.caya aynen aktarılmasında Türkçeye Rumcadan geçmiş olan biberin Arnavutçaya yine biber biçimiyle geçmesinde G. Doerferin Türkçeye Rumenceden geçtiğini bildirdiği (Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, s. 1053) çantanın Suriye Arapçasına şanta, Farsçaya çanta olarak geçmesinde dilimize Far. tBut sözünden geçmiş olan dutun Balkan dillerine de aktarılmasında Far. VBayagBına, VaygBına sözlerinden oluşmuş T. gaygananın Bulg.ya kajganà, kavganà, Sırp.ya kajgana olarak geçişlerinde Türkçe bir aracı dil görevi yüklenmiştir. |
89 | argo | 1. Farklı bir anlaşma biçimi sağlamak üzere aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dildeki kelimelere özel anlamlar vermek, bazı kelimelerde değişiklik yapmak, dilin lehçelerinden, eskimiş ögelerinden ve yabancı kökenli biçimlerinden de yararlanmak suretiyle oluşturdukları, herkesçe anlaşılmayan kelime ve deyimlerden oluşan, gereğinde mecazlı anlamlara da yer veren özel dil veya söz dağarcığı: Asker argosu, öğrenci argosu, kalaycı argosu, hırsız argosu, gemici argosu, şoför argosu gibi. || 2. Külhanbeylerin ve tulumbacıların kullandıkları, özel anlamlı kelime ve deyimlerin yer aldığı kaba dil: ağzını ıslatmak «içki içmek», alarga durmak «uzak durmak, açık durmak», aftos «kadın, sevgili», araklamak «çalmak», açmaza gelmek «tuzağa düşmek», atmasyon «asılsız anlamsız, uydurma, yalan söz veya haber», anafor «bedava, parasız», cavlağı çekmek «ölmek», dolma «yalan hile», fıymak «kopmak, savuşmak», kayış aşırmak «hile yapmak», ibiğini kaldırmak «kafa tutmak», tırnakçı «hırsız, yankesici», uyutmak «aldatmak, kandırmak», papel «para», papaz uçurmak «eğlence alemi yapmak, rakı alemi yapmak», uyuzlanmak «huylanmak, şüphelenmek», viraj almak «çok yalan söylemek», volta «bir aşağı, bir yukarı dolaşma», yaylanmak «çekip gitmek», yürek Selânik «cesaretsiz, korkak», zoka «tuzak, hile, dalavere, oyun» vb. |
90 | art avurt ünsüzü | Dil ucunun dişlere dokunması, dil sırtının geriye doru yatıp büyükçe bir çukur oluşturması ve ciğerlerden gelen havanın daha geriden avurtlara çarpması ile oluşan kalın l (l.) ünsüzü: al, anlamak, bal, bol, kollamak, yol, yollamak vb. bk. avurt ünsüzü. |