571 | kesinlik | Bir bilginin, bir kanının kuşkuya düşmeden onaylanması durumu. Bu anlamda: 1. (Öznel kesinlik) Düşüncenin hiç bir yanılma kaygısı olmadan bir kanıya katılması durumu. Burada kişisel bir kanı olarak (ahlaksal ve dinsel) inancın kesinliği söz konusudur. Bu tür kesinlik nesnel güvenceden yoksundur, bunu gerekli görmez de. 2. (Nesnel kesinlik) Bir bilginin, bilgi temelleri ve konu üzerindeki nesnel görüşlere dayanan güvenilirliği geçerliği. Nesnel kesinlik a. dolaylı bir yolla (belgeler ya da çıkarımlar) sağlanabilir- tarihte ve mantıkta olduğu gibi-, b. dolaysız bir yolla, algılara, yaşantılara dayanarak sağlanabilir. |
572 | kılgılı | (Yun. praktikos kuramsal. 2. Eylemde denenen, eylemde yaşanan. 3. Gerçeklere uyan. 4. Ereğe uygun, kullanışlı. 5. (Kant'ta): "Özgürlüğün olanaklı kıldığı her şey." |
573 | kılgılı us | (Kant'ta) Ahlak eylemini belirleyen us olması gerekeni bilme ve bununla da eylemlerimizi yönetme yeteneği, bk. us |
574 | kısır döngü | Ancak A ile tanıtlanabilen ya da tanımlanabilen B ile yeniden A yı tanıtlamaya ya da tanımlamaya girişme biçimindeki mantıksal yanılgı. (Ör. A doğru söylüyor, çünkü doğru sözlüdür A doğru sözlüdür, çünkü doğru söylüyor.) |
575 | kibernetik | bk. güdümbilim |
576 | kip | (Lat. modus = ölçü, kural) : (Klasik mantıkta) Tasımın çıkarım kuralları. // Her tasım belli bir kipe göre kurulmuştur ve tasımın kipi ile -> figürü arasında bir ilgi vardır. 4 tasım figüründe toplam olarak 19 tasım kipi vardır: barbara, celarent vb. |
577 | kiplik | (Lat. modus = kip) : Varlığın ya da olayların varoluş biçimi, tarzı bir şeyin nasıl var olduğu, nasıl olup bittiği,ya da nasıl düşünüldüğünün türlü biçimleri. // Kiplik kategorileri: Olanak, gerçeklik, zorunluluktur buna karşılık olan yargılar da: belkili (problematik), yalın (assertorik), zorunlu (apodiktik) yargılardır. |
578 | kişi | (Lat. Persona = tiyatroda oyuncunun oyunu gereği yüzüne taktığı maske sonradan oyuncunun üzerine aldığı rol, daha sonra da insanın öz niteliği, öz çizgileri anlamını almış.) : 1. (Skolastik felsefede klasik tanımını Boethius vermiştir:) Ussal varlığın bölünmez tözü. 2. (Görüngübilimde) Tinsel edimler özeği (M. Scheler). 3. Oluşumunu özgürlüğe dayatan, kendini kendisi kuran bireysel öz. 4. Yaşamın gidişi içinde tek beni kuran birlik. 5-Kendini "sen"in karşısında bir "ben" olarak yaşayan öz ya da bir "sen" olarak "ben" in karşısına çıkabilen öz. 6. Başkalarına olan davranışlarında ortaya çıkan ben (Jung). ahlaksal kişi: Sorumlu ve hesap verme yeteneği olan ben. tüzel kişi: Doğal kişi olmaksızın, hak ve ödevlerin bağımsız taşıyıcısı sayılan kişi (yasalara göre kurulmuş birlikler, dernekler, ortaklıklar, kamusal örgütler). |
579 | kişilik | 1. Kişinin özünü kuran, kişiyi kişi yapan şey. 2. Bireyin tinsel ve ruhsal niteliklerinin, özelliklerinin toplamı. |
580 | kişisel | 1. Kişiye ilişkin olan. 2. Tek kişiye özgü, bireye ilişkin olan. |
581 | kişiselcilik | 1. Kişiyi en yüksek evren ilkesi olarak gören fizikötesi öğreti. 2. Kişisel bir Tanrı'ya inanma. Karşıtı bk. tümtanrıcılık. 3. İnsanın temel belirlenimini özne-nesne karşıtlığında değil, ben-sen bağlantısında arayan öğretiler. 4. Yaşamın ve tarihsel gelişmenin anlamını ve en yüksek değerini kişiliğin oluşmasında gören ahlak ve tarih felsefesi görüşleri. |
582 | kiyetizm | bk. dingincilik |
583 | komünizm | (Lat. communis = ortak): 1. Bütün insanların eşitliği ve eşit haklılığı ilkesine dayanan gelecekte, sınıfsız bir toplumda, eşit yaşama koşulları içinde "herkese gereksinmesine göre" ilkesini gerçekleştirmeyi erek olarak koyan toplum öğretisi. 2. (Marksçılıkta): Özel mülkiyetin kaldırılması, üretim araçları ve ürünlerde ortaklık, sınıfların ortadan kalkması yoluyla sağlanan ekonomik, siyasal ve toplumsal eşitlik, bk. tarihsel özdekçilik, Marksçılık, özdekçilik |
584 | konfüçyüsçülük | Çin bilgesi Konfüçyüz ye okulunun felsefe ve ahlak öğretisi. |
585 | konut | 1. Kuramsal olarak kanıtlanamayan, ama düşünce gidişinde varsayım olarak zorunlukla geçerli sayılan önerme. (Apaçık olan -> belitten ayrı.) // Kant'ta, özgürlük, Tanrı ve ölümsüzlük salt kılgılı usun konutlarıdır bunlar us ideleri olmak bakımından gerçi kuramsal olarak tanıtlanamazlar, ama önsel-salt olarak geçen bir kılgılı us yasasına (ahlak yasası) ayrılmaz bir biçimde bağlı olmakla geçerli sayılırlar. 2. (Modern matematikte) Varsayım olarak konmuş bir ya da daha çok önermelerden kalkarak, bunlardan mantıksal sonuçlar çıkaran varsayımsal-tümdengelimli bir dizgedeki (Axiomatik) konutlara da belit denir. |
586 | kosmogoni | bk. evrendoğum |
587 | kosmoloji | bk. evrenbilim |
588 | kosmos | bk. evren 3 |
589 | koşul | 1. Bir başka şeyin kendisine bağlı olduğu, bir başka şeyi olanaklı kılan şey. 2. Belli bir nedensel bağlantıda etkinin ortaya çıkmasını sağlayan etken. (Aynı nedenler ayrı koşullar altında aynı etkileri yaparlar.) // Nedenden ayrımı şudur: Neden etkiyi yaratan şeydir, koşulsa etkinin ortaya çıkışının nedeni değildir, etkiyi yaratmaz, ama nedenin etkiyi yaratmasını sağlar. |
590 | koşullu buyruk | (Kant'ta) Bir koşula bağlı olan bir başka şeye erişmek için yapılması gerekeni, erişilmesi istenen ereğe bir araç olarak bir şeyi buyuran buyruk. (Ör. "Sağlığını korumak istiyorsan ölçülü yaşa.") Karşıtı bk. koşulsuz buyruk |
591 | koşullu yargı | Bir koşulla sonucu arasındaki bağlantıyı dile getiren yargı. // Formülü: Q = R ise S = P. (Ör. Isı 0° nin altına düşerse, su donar.) Karşıtı bk. koşulsuz yargı |
592 | koşulsuz | Hiç bir koşula bağlı olmayan kesin olarak geçerli olan. |
593 | koşulsuz buyruk | Hiç bir koşula bağlı olmayan, salt olan bir eylemi başka herhangi bir erekle bağlılık kurmadan, yalnızca kendisi için, nesnel zorunlu olarak buyuran, anlamı doğrudan doğruya kendisinde olan buyruk. // Koşulsuz buyruk (kategorik impératif), eylemin kendisine uyacağı ilke ve biçimi saptar. Bunu da Kant şöyle anlatır: "Ancak aynı zamanda bir yasa olmasını isteyebileceğin bir ilkeye (maxim) göre eyle." Birer ahlak yönergesi, ahlak öğütü olan -> koşullu buyruklara karşı yalnızca koşulsuz buyruk bir ahlak yasasıdır, bk. koşullu buyruk |
594 | koşulsuz yargı | Bir yüklemin özneyle bağlantısını kesin olarak evetleyen ya da değilleyen yargı: S P dir S P değildir. |
595 | koşutluk | (Yun. parallelos = birbiri yanında bulunan, giden) : (Genellikle) Türlü şeylerin uyum içinde gidişi. 1. (Fizikötesinde) Düşünme ve varolmanın birlikte giden uyumu. 2. (Mantık ve dilbilgisinde) Dilin biçimleri ile düşüncenin biçimleri arasındaki uygunluk. 3. Psiko-fizik alanda) a. Beden ve ruh olaylarının karşılıklı bir etki olmadan, uyum içinde yan yana yürümeleri, b. Her ruh olayına belli bir fizyolojik olayın karşılık olması. (Bunlar gerçekte bir ve aynı olayın iki yüzüdür.) |
596 | köktencilik | I. 1. Ele aldığı konunun son nedenlerine, köklerine dek inen düşünme biçimi. 2. Yaşama biçimlerini, yaşama ilişkilerini eleştirip kökten değiştirme eğiliminde sonuna dek giden görüş. 3. Bir gerçeği ya da bir düşünceyi, hiç bir ödün vermeden, yalnızca belli bir ilkeye bağlı kalarak sonuna dek sürdürme tutumu. II. Felsefî köktencilik (İngiliz ve Fransız dillerinde): Bentham, J. Mill ve J. S. Mill gibi bir İngiliz filozoflar öbeğinin siyasa, ekonomi ve felsefe öğretileri başlıca ilkeleri: ekonomik erkincilik (serbest ticaret), bireyselcilik (individualizm), usçuluk (rationalizm), yararcılık (ütilitarizm). |
597 | köle ahlakı | Nietzsche'nin, acıma, alçak gönüllülük, sabır, korku, büyük olan her şeye karşı güvensizlik gibi özellikler taşıyan yaşama tutumuna verdiği ad. Karşıtı bk. efendi ahlakı |
598 | kötü | İyinin karşıtı olan. 1. Değersiz bulmanın, kınamanın, ayıplamanın konusu olan her şey istencin yasaya uygun bir biçimde karşı gelmeye ve elinden geldiğince değiştirmeye hakkı olduğu her şey. 2. Ahlak değerlerine ve törel istence karşı olan her şey. Bu anlamda: a. Düzen bozucu ve yıkıcı olarak beliren şeyler, b. Olumsuzluk ve yadsıma ilkesi olarak beliren şeyler. |
599 | kötümserlik | (Lat. pessimus = en kötü) : 1. (Genellikle) Her şeyi en kötü yanından alan, her durumu karanlık gören ve hep en kötüyü bekleyen dünya görüşü. Karşıtı bk. iyimserlik, a. Kuşkucu bir tutumu dile getirebilir, b. Kendi kendini ya da çağını eleştirerek hoşnutsuzluğu dile getirebilir. 2. (Felsefedeki özel anlamları) a. Tüm olarak dünyayı özünde kötü bulan öğretiler (fizikötesi kötümserlik-Schopenhauer). b. İnsanı özünde kötü bulan öğretiler, c. Dünyada ve dünya tarihinde kötünün iyiye üstün geldiğini ileri süren öğretiler, d. İnsanlığın ekonomik ve toplumsal sorunlarında yetkin bir çözüm yolu bulunamayacağını ileri süren öğretiler. |
600 | kural | (Lat. régula = kendisiyle doğru çizgi izlenebilen |