975 | yönelimsel | Görüngübilimde kullanılan terim. // a. Bir şeye yönelmiş olan, örneğin: yönelimsel edimler (intentionale Akte) b. Yönelinen (intendiert), örneğin: yönelimsel nesne (intentionalar Gegenstand), düşünülmüş olan nesne. c. Yönelimsel birlik: Yönelimsel edimlerin çokluğuna karşı bir anlamın özdeş içeriği. Husserl sözcüklerin anlamını açıklamasında üçlü bir anlam çözümlemesi yapar: a. Yönelinen anlam (intendierender Sinn = Bedeutungsintention), b. Doldurulan, gerçekleştirilen anlam (Erfüllende Sinn = Erfüllungsintention), c. Yönelimsel anlam (intentionale Sinn): anlama yönelimle, gerçekleştirilen yönelimin örtüşmesi. Örneğin, pencerenin önünde oturan biri bana "Arkadaşın Ahmet geçiyor." dese, benim düşüncem belli bir yöne çevrilecek ve bende bir tasarım belirecek ancak bu tasarım, caddeyi görmediğim için, bir görü ile doldurulmamıştır, a. Bu yönelinen anlam henüz " boş bir yönelim"dir, b. Caddeye bakar "Ahmed"i görürüm, boş yönelim bir görü ile doldurulmuş olur. c. Yönelimsel anlam, bu anlama yönelimle doldurulmuş olan yönelimi (Ahmed'i tasarlamamla, Ahmed'i görmemi) ikisinin kastettiği konuda (nesnede) örtüştürür. Bilgi de ancak boş yönelimin görü ile doldurulmasında ve bunların örtüşmesinde ortaya çıkar. bk. apaçıklık |
976 | yönelmişlik | Bilincin bir konuya yönelişini, bir şeyle ilişki kurmasını dile getiren görüngübilim terimi. // Brentano'nun skolastik felsefeden alıp kullandığı bu terimi sonradan Husserl geliştirmiştir. "Duyuyorum.", "Düşünüyorum.", "Seviyorum." gibi bilinç edimlerini dile getiren sözlerin bir anlam kazanması için bu yaşantıların bir şeye bağlanması, bir şeyle ilişki kurması gerekir: "Bir şeyi seviyorum." "Bir şeyi düşünüyorum." vb. Burada önemli olan, bilinç edimi ile bilinç konusu arasındaki ilişkidir. Fizik alanda bir yönelmişlik yoktur bir kaya parçası bir şeyle bağlantı kurmadan kendi içinde varlığını sürdürür. -> yönelimsel yaşantılar ise ruhsal olaylardır, bilinç olaylarıdır. |
977 | yöntem | Bir ereğe erişmek için izlenen, tutulan yol. Bilimlerde belli bir sonuca erişmek üzere bir plana göre gidilen yol. (Ör. tümdengelimli, tümevarımlı yöntemler.) |
978 | yöntembilim | Özellikle felsefe ve bilim alanında yöntem araştırmak ve yeni yöntemler yaratmak üzere ilkeler geliştiren bilim.// Bilim olarak, ancak yeniçağda ortaya çıkmıştır. |
979 | yüce | Genellikle insanca ölçüleri aşan, bundan dolayı çok büyük olan. Sanat, ahlak, din, düşünce alanında üstün bulunan, kendisinde üstünlük görülen şey. // Kant'ın estetiğinin iki ana kavramından biri: Kant güzelin yanına yüceyi de temel bir estetik kavram olarak koyar. Ancak, ona göre her türlü ölçünün dışına çıkan, ezici büyüklükte olan şey duyuları aşar. Bu da yüceyi duyular ile kavranan dünyanın üstüne yükseltip onu ahlak alanına kaydırır. |
980 | yüklem | Bir önerme ya da yargıda özne üzerine söylenen, onu evetleyen ya da değilleyen özneye yüklenen şey. Mantıkta formülü P ile gösterilir. |
981 | zaman | Felsefe kavramı olarak: oluş, gelip geçiş, değişme ve süreklilik biçimi dönüşü olmayan bir doğrultuda birbiri ardından gitme. // Zaman, sürüp giden doğru bir çizgi olarak düşünülebilir geriye doğru sonsuza değin uzanır (geçmiş), aynı zamanda ileriye doğru (geleceğe) akıp gider. Nesnel (objektif) zaman: Ölçülebilen zaman, ama kendi içinde değil, cisimlerin devinimiyle ölçülebilir. Uzaydaki devinimlerin sıralanması, zamanın da zaman kesimlerine bölünmesini sağlar. Modern fizik nesnel zamanın olmadığını ileri sürer. bk. görellik kuramı. Öznel zaman: Zaman bilincine dayanır, yaşantılara bağlıdır nesnel olarak ölçülemez duruma göre, yaşanılan zaman kısa ya da uzun görünebilir. |
982 | zekâ | bk. anlak |
983 | zincirleme tasım | Her birinin sonucu sonrakinin öncülü olan tasımlar zinciri. Birinci önermenin yüklemi sonra gelenin öznesi olan ve böylece, birincinin öznesi ile sonuncunun yükleminin birleştiği sonuca değin sürüp giden çıkarımlar (tasımlar) zinciri. Ör. "Her A,B dir Her B,C dir Her C,D dir Her D,E dir. Öyleyse Her A,E dir." |
984 | zorunlu koşul | (Lat. conditio sine qua non = onsuz olunamayan koşul) Bırakılamayan, vazgeçilemeyen koşul. Formülü: A olmazsa B de olmaz. |
985 | zorunlu (önerme) | Zorunluluğu dile getiren (önerme) -> Yalın ve -> belkili önermelerin karşısında yer alır. Ör. "Üçgen zorunlu olarak üç köşelidir." Formülü: "S zorunlu olarak P dir."// Bu terim Kant'ın, yargının modalitelerini üçe bölmesiyle yaygınlık kazanmıştır. |
986 | zorunluluk | Olduğundan başka olamama durumu. 1. Mantıksal-matematiksel zorunluluk: Kavramların ve önermelerin mantıksal bağlantısında ve çıkarımlarında bulunur düşünce bakımından zorunlu doğrular -> çelişmezlik ilkesine dayanan doğrulardır çeişiği düşünülemeyen doğrulardır bu anlamda zorunlu, çelişmeye düşmeden başka türlü düşünülemez olan şey. 2. Fiziksel zorunluluk: Neden-etki bağlantısındaki zorunluluk ( doğa yasaları). 3. Ahlaksal zorunluluk= Bir toplumda yürürlükte olan ahlak yasalarına uyma zorunluluğu. Burada doğal bir zorunluluk değil, gereklilik söz konusu olduğundan ahlaksal zorunluluk yükümlülük biçiminde kendini gösterir. |
961 | yazgıcılık | Her şeyin alınyazısına göre önceden belirlenmiş olduğuna, insanın bu önceden belirlenmiş olan alınyazısını değiştiremeyeceğine inanan dünya görüşü. |
962 | yeni dirimselcilik | Dirimselciliğin modern biçimi. 19. yüzyılın sonunda doğa bilimleri araştırmalarına dayanarak dirimselciliğin yenilenmesi: Nedensellik ilkesinin ve doğa bilimlerindeki yasa ilkesinin tanınması yanında yaşamın mekaniküstü olan kendine özgü bir yasalılığı da bulunduğunu kabul eden görüşler. Temsilcileri: Uexküll, Reinke, Driesch. |
963 | yeni gerçekçilik | Çağımızda Cambridge'de doğan İngiliz felsefe akımı kurucusu: G. E. Moore. //Yeni gerçekçilik her şeyi tinle açıklayan idealist fizikötesinin geniş etkisine karşı yeniden bir tepki ile başlamış, özellikle Yeni Hegelcilikle, savaşmıştır. Doğayı temel olarak gören yeni gerçekçiler, felsefe sorunlarını doğa bilimlerinin yöntemi olan çözümleme ile incelemek isterler. Felsefe dizgeleri bir yana bırakılır mantık, bilgi öğretisi, dirimbilim ve fizik, felsefenin başlıca konuları olur. Temsilcileri: G. E. Moore, B. Russell, Whitehead, S. Alexander, Broad, C. L. Morgan. Yeni olguculuğa yakın olan bir başka yeni gerçekçiler öbeğinin önderliğini de A. J. Ayer yürütüyor. |
964 | yeni hegelcilik | 20 yüzyılda Hegel felsefesini yeniden canlandıran, Hegel'in eytişimsel yöntemine ve fizikötesine dayanarak kültür ve tarih felsefesine yeni bir yön vermeye ve doğa bilimleri karşısında yeniden tinsel bilimleri güçlendirmeye çalışan akım. // Özellikle Almanya'da, ayrıca Fransa, İtalya, İngiltere, Rusya, İskandinavya ve Amerika'da gelişmiş bir akımdır. Temsilcileri: Freyer, Glockner, Litt, Bosanquet, Bradley, Croce, Gentille vb. |
965 | yeni idealizm | 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra özdekçilik, olguculuk ve doğalcılığın egemenliği karşısında -> idealizmi yeniden canlandırmaya çalışan akımlar. Bu adı ilkin İtalya'da -> Yeni-Hegelciler (Croce, Gentille) kullanmışlardır. Başlıca temsilcileri: Lotze, Eucken, Dilthey, Yeni Kantçılar ve Yeni Hegelciler. |
966 | yeni kantçılık | 19. yüzyılda felsefeyi çöküşten kurtarmak üzere özellikle bilgi eleştirisi ve bilgi kuramı açısından Kant'a yönelen çalışmalar en yüksek noktasına 20. yüzyılda erişir. // Çeşitli Yeni Kantçı okullar: Marburg Okulu (Cohen, Natorp, Cassirer), Güney-Batı-Almanya Okulu (Windelband, Rickert, Lask) ayrıca: Alois Riehl, H. Vaihinger ve Fransa'da: Renouvier |
967 | yeni olguculuk | 20. Yüzyılda Avusturya'da M. Schlick'in öğrencilerinin kurduğu "Viyana Okulu" (Wiener Kreis)nda doğmuş olan felsefe akımı. (Kısa sürede Avrupa ve Amerika'ya yayılmış ve gelişmiştir.) Lojistiğin matematiksel düşünme yöntemleriyle felsefeye gövenilir yeni bir temel sağlama çabasındadır. Başlıca temsilcileri: Schlick, Carnap, Wittgenstein, Reichenbach. |
968 | yeni platonculuk | Platon'dan başka Aristoteles'e, stoalılara, Pitagorasçılara da dayanan, ayrıca doğu dinlerinden ve Hıristiyanlıktan da etkilenmiş olan, bütün bunları kendi içinde karıştırıp eriten felsefe okulu. // İ. S. 2-6. yüzyıllar arasında türlü biçimlerde ortaya çıkmıştır. Kurucusu Ammonias Sakkas sayılır, bu okulun dizgesel temellendirilişini onun öğrencisi Plotinos yapmıştır. |
969 | yeter neden ilkesi | Leibniz'in, düşünmenin ana ilkesi olarak çelişmezlik ilkesinin yanına koyduğu ilke. En genel biçimi: Her şeyin yeter bir nedeni vardır. Mantık ilkesi olarak: Her yargının, doğru olması için, yeter bir nedene gereksinmesi vardır. |
970 | yeti | İnsanda bulunan bir şeyi yapabilme gücü (bilgi yetisi, isteme yetisi, düşünme yetisi). |
971 | yığın | Toplumsal ruhbilim kavramı olarak: 1. Kendi içinde ayrımlaşmamış, ya gelip geçici duygulanımlarla (aynı türden itki, duygu ve heyecanlar yoluyla), ya da bir dış gücün etkisiyle bir bütün oluşturan insan kalabalığı. 2. Yalnızca dıştan bir örgütlenme ile bir araya gelmiş, kişiliklerinden sıyrılmış insanlar topluluğu. |
972 | yorum | (Lat. interpretare = yorumlamak) : Bir metnin anlamı üzerine yapılan açıklama, bk. yorumsama |
973 | yorumsama | (Yun. hermeneutike |
974 | yönelim | Bir şeye yönelme bir şeyi erek edinme. Skolastik felsefede: Düşünmenin bir bilgi konusuna yönelmesi. (Yönelinen konunun gerçekte var olması gerekmez tasarlanan bir şeye de yönelinebilir.) Brentano ile bu kavram yeniden felsefe alanına çıkmıştır Bilinç olayının özü bu yönelimdedir. Bilinç olayları hep "bir şey üzerinde bilinç"tirler "bir şey"i görmeden "göremem", "bir şeyi" düşünmeden, "düşünemem" her bilinç her zaman bir "konu (nesne) bilinci"dir. |