691 | söyleniş | Sahnede yalnız başına bulunan bir kişinin kendi kendine söylediği sözler. |
692 | söyleşme | Bir edebiyat eserinde birkaç kişi arasında geçen konuşmayı gösteren kısım veya böyle bir konuşmadan ibaret parça. (SÖYLEŞMELİ, Dialogue). |
693 | söyleştirme | Yazarın, ortaya atmak istediği fikirleri yazısında konuşturduğu kimselerin ağziyle söylemesi. |
694 | söylev | Dinleyicileri bir dâvaya inandırmak veya onlara bir telkin yapmak amaciyle söylenen söz. |
695 | söyleyiş | Söylev verirken, şiir okurken, sahnede rol yaparken seslerin, kelimelerin, ses perdelerinin, durakların hakkını verme bakımından söyleme tarzı. |
696 | söz başı | (Söz sanatı terimi) Bir söylevin başında, dinleyicilerin ilgisini çekmek, konu hakkında onlara bir fikir vermek gibi maksatlarla söylenen cümleler. |
697 | söz kimyacılığı | İfadenin telkin kuvvetini artırmak için ses bakımından anlama uygun düşen veya kolayca anlaşılan yakıştırma kelimeler kullanma. |
698 | söz sanatı | Sözün veya yazının ifade temizliğini, güzelliğini, etkenliğini sağlamak için baş vurulan yolları inceleyip kurallara bağlıyan sanat. |
699 | sözenlik | Bir fikri, bir dâvayı karşısındakilere dil uzluğu ile açıklama sanatı veya işi ki edebiyat türlerinden biridir (SÖZEN, Hatip, Orateur). |
700 | sözenlik türleri | Sözenliğin bilimtay, kürsü, savaş, tüze ve vaiz türleri. |
701 | sözlük | Bir dilin belli bir çağdaki kelimelerini veya bütün sözlerini belli bir sıra ile alarak anlamları, türekleri, aralarındaki ilgileri gibi türlü bakımlardan birine veya bir kaçma göre açıklıyan kitap. Kelimelerin yalnız anlamını pek kısa olarak gösteren vey |
702 | sözün gelişi | Bir metinde bir parçanın öncesi ve sonrası ki buna dayanılarak, şüpheli görüldüğü vakit o parçanın gerçek şekli veya doğru anlamı saptanılır. |
703 | spenser keseği | Onaltıncı yüzyıl İngiliz şairlerinden E. Spenserin kullanmağa başladığı, on heceli sekiz dize ile bir aleksandrinden ibaret kesek şekli. |
704 | sunulamak | Birine karşı saygı, sevgi gibi bir duyguyu anlatmak veya onu ululamak için bir eseri manevî olarak ona bağışladığını söylemek (SUNULAMA, İthaf, Dédicace). |
705 | susmalı tiyatro | Duyguların susmakla anlatıldığı yeni bir tiyatro çeşidi. |
706 | şair | Şiir yazan veya söyliyen sanatçı. |
707 | şarkı | Ezgilenmek üzere veya o tarzda yazılan koşuk. |
708 | şehbeyt | (Divan edebiyatı terimi) Bir koşukta en güzel beyit. |
709 | şehnameci | (Divan edebiyatı terimi) Eskiden, savaşları nazımlı veya nesirli olarak kaydetmekle görevlendirilen şair veya münşi. |
710 | şiir | (deyiş) Seslerde, taylamlarda ve uyumlarda gösterdiği güzel bağdaşmalarla ve taşıdığı hayal, duygu ve fikir buluşlariyle bizde canlı duygulanmalar izlenimler ve heyecanlar uyandıran nazım veya nesir halindeki edebiyat türü. |
711 | şişirmek | (Söz sanatı terimi) Bir konuyu, uydurma ayrıntılar katarak geliştirmek (ŞİŞİRME, Amplification ŞİŞİRME, Ampoulé). |
712 | şivesizlik | (Söz sanatı terimi) Yazıda dilbilgisi, sözdizimi veya anlam, sözde ise bunlardan başka söyleyiş bakımından yapılan yanlış. |
713 | tacbeyt | (Divan edebiyatı terimi) Kasidede şairin adı bulunan beyt. |
714 | tahallus | (Divan edebiyatı terimi) Takma ad kullanmak. |
715 | tahmis | (Divan edebiyatı terimi) Bir gazelin her beytine üçer dize katma. |
716 | tanımlık | 1. Bir yapının ne işe yaradığı, ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı gibi noktaları göstermek için bir tarafına yerleştirilen yazıt. 2. Bir kitabın, bir eserin özelliğini belirtmek için baş tarafına konulan söz. |
717 | tanka | (Japonca) Japonların en çok kullandıkları nazım şekli ki birinci ve üçüncü dizeleri beşer, ötekileri ise yedişer heceli olmak üzere yedi dizeden ibarettir. |
718 | tanrıcalık | Pericelik, geçitleme gibi görkemli bir sahne eserinde son ve en parlak kısım. |
719 | tanrısamak | Bir kahramanı Tanrı gibi saymak bir kimseyi veya bir fikri olağanüstü ululamak (TANRISAMA, Apothéose). |
720 | tansık dramı | Orta çağda, azizlerin hayatından tansıklı bazı olgular gösterilerek meydana getirilen bir sahne oyunu. |