511 | inan | 1. (Özellikle dinsel anlamda) Bir bağlanmadan doğan güven Tanrı'ya duyulan sınırsız güven. 2. Görünmez olana içten inanma saklı olanı, daha açığa çıkmamış olanı duyma. 3. Bilinmeyene bağlanma. 4. Kişisel inanmanın içeriği inanılan doğruların tümü. |
512 | inanç | Bir şeyi güvenle doğru sayma tutumu. Bu anlamda: 1. Yeterince gerekçesi bulunmayan, kesin olmayan bir şeyi doğru sayma us yoluyla genel geçer bir doğrulama yapmadan, başkasının tanıklığı üzerine kurulmuş kanıtları, hiç bir kuşku duymaksızın onaylama. 2. Öznel olarak yeterli olan, ama nesnel olarak yeterli olmayan gerekçelerden ötürü bir şeyi doğru sayma. // Bu: a. usa uygun, b. duygulara uygun, c. istemeye uygun bir kanı ve onaylama olabilir. 3. Bütün yapıp etmelerimizin temelinde bulunan yaşamadan gelen zorunlulukla dış dünyanın (nesnelerin, başka benlerin, Tanrı'nın) var olduğunu kabul etme bilimsel, ahlaksal, estetik ve fizikötesi açıklamalarda, önermelerin doğruluğunu onaylama. 4. (Hume'da) Alışkanlık kavramı ile bağlılık içinde temel kavramlardan biri: Bir algı ya da anıya bağlı duygu Hume'a göre var olma, algılanmış olma ile aynı şey olduğundan var olma algılanmadan edinilen bir inançtır. 5. Kişisel düşünmeye dayanmayan, ortaklaşa düşüncenin yansısı olan onaylama ve inanış. (Sanı olarak inanç.) 6. Yabancı bir yetkenin etkisiyle bir şeyi doğru sayma bu anlamda inanç, inanılan, özellikle dinsel alanda doğru sayılan şeydir. |
513 | indeterminizm | bk. belirlenmezcilik |
514 | indirgeme | Geri götürme. 1. (Mantıkta) İkinci, üçüncü ya da dördüncü tasım figürlerinden birinin (Baroco ye Bocardo) birinci figürün dört kipinden birine (Barbara, Celarent, Darii, Ferio) geri götürülmesi. 2. Görüngübilim yöntemi, bk. görüngübilim |
515 | individualizm | bk. bireycilik |
516 | insan | (Genel olarak) Usu olan canlı varlık. Bir yandan canlı varlıklar, hayvanlar alanının bir üyesi, türü öte yandan onu aşan bir varlık dik yürüyen, ellerini kullanan, beyni özel bir biçimde gelişmiş olan, özelleşmiş organları olmayan, çevresini değiştirebilen, dünyaya ve evrene açık olan, konuşan ve yaratıcı düşünme yeteneği olan, deney dünyasını aşabilen, kendinin ve evrenin bilincine varmış olan, eylemlerinden sorumlu olan varlık. |
517 | insanbiçimcilik | (Yun. anthropos = insan, morphe = biçim) : İnsanın niteliklerinin başka bir varlığa, özellikle Tanrı'ya aktarılması. |
518 | insanbilim | (Yun. anthropos = insan, logos = bilim) : I. Canlı varlık olarak insanı ve onun gelişim tarihini araştıran ve betimleyen doğa bilimi. II. Felsefî insanbilim: 1. Somut yaşamı ve gerçeklik içindeki, yeri bakımından insanın özü ve özünün kuruluşu üzerine felsefî-bilimsel öğreti. İlk belirtileri Kant ve Herder'de 19. yüzyılda Carus ve Lotze'de görülür, 20. yüzyılda yenileyen ve geliştirilenler: Max Scheler Plessner, Gehlen Amerikan pragmacılarından: James, Dewey. Felsefî insanbilim, a. bilimlerin elde ettiği bilgileri, birliği olan bir insan imgesinde birleştirmeğe, doğa bilimlerinin ve tinsel bilimlerin sonuçları arasında bir bağlantı kurmağa çalışır b. kendi felsefî açıklamaları ve çözümlemeleriyle insan varlığının özünü kavramaya ve bundan ötede de insan varlığının anlamını fizikötesi açısından yorumlamaya girişir. 2-İnsan varlığının bir felsefesi olmak savı ile ortaya çıkan felsefe: a. Bütün felsefî soru sormaların kaynağı olan yeni bir ilk felsefe (Philosophia prima), bir felsefe dalı olduğunu ileri sürer, b. Felsefenin bütünü olmak savındadır: Çünkü bütün felsefî sorular şu soruya geri götürülebilir: İnsan nedir? |
519 | insancılık | (Lat. humonus = insanca, insana özgü, insana ilişkin): İnsanlığa, insana yaraşır bir yaşam ve düşünmeye ulaşmak için çabalamak. Bu bağlamda: 1. (Genellikle) Kavramın en geniş anlamında, insanın değer ve saygınlığına, insan olmaya, insanlığa olan us inancı. 2. Batı kültürünün ve eğitiminin Eski Yunan kültürüne dayanmasından yola çıkarak bu kültür kalıtının bilimsel olarak yeniden canlandırılması düşünüşü. // Roma'da Yunan kültürü bir eğitim kaynağı olmuştur (Cicero). Ortaçağ'da da Yunan ve Romalı yazarların çalışmalarını yenileme çabaları sona ermedi, bu çabalar Doğuşçağında (Renaissance) büyük ölçüde geliştirildi. Böylece bilim ve eğitim skolastikten ve kilisenin yetkesinden kurtularak yeni bir kültür ülküsü gerçekleşmeye başladı. (Bu ülkü Erasmus'la doruğuna erişti) XVIII. yüzyıl sonu ve XIX. yüzyıl başında insancılık yeni bir biçim kazandı, özellikle Herder, Winckelmann. W. von Humboldt ve Goethe'nin temsil ettikleri bu evreye "yeni insancılık" adı verilir. Birinci Dünya Savaşından sonra Werner Jeager'in yönetiminde, Antikçağa olan ilişkileri yeniden belirleme çabalarına da "üçüncü insancılık" denir. 3-(Yukarıdaki görüşlerle hiç bir bağlantısı olmadan) Yararcılığın belirli -özellikle ingiliz filozofu F. S. Schiller'in canlandırdığı- biçimi için kullanılan özel felsefe terimi: Protagoras'ın "İnsan her şeyin ölçüsüdür." formülünü çıkış noktası olarak alan insanda, insanın gereksinme ve ereklerinde, bilginin ve doğruluğun ölçeğini bulan anlayış. |
520 | insaniçincilik | İnsanı dünyanın ve dünyadaki olayların özeği yapan ve her şeyi insana bağlayan görüş. |
521 | insanlık | I. 1. Tüm insanları içine alan bütün. 2. İnsanı insan yapan, insanın doğasını kuran niteliklerin tümü. II. 1. İnsanın değerini, saygınlığını veren öz insana yaraşır yaşama ve düşünme ilkesi. 2. İnsancıl olma insanları sevme insan sevgisi. 3. Temelini antik kültür ürünlerini benimsemede bulan ve insanlığı kendi içinde yetkin bir yetişimin ereği olarak koyan eğitim ülküsü. // Antikçağdan beri süregelen insan üzerindeki görüşlerde, "insanlık" kavramından, insanın, hayvanlık yanından ayrı olarak "insanlığı", en geniş anlamıyle insan niteliklerinin tümü anlaşılır insanı insan yapan bu nitelikler doğaca verilmişlerdir ve insanı, insan olmanın anlamı ve ereği olarak insanlıkla ilgili olanı bilmek ve bu bakımdan bilinçlendirmekle yükümlendirirler. Böylece "insanlık ülküsü" bir eğitim ülküsü olarak belirir. Daha Hellenistik çağda, sonra da yeniçağda türlü biçimlerde dile gelen "insanlık ülküsü" iki noktada toplanır: a. Usun insana özgü olduğu inancından,usu oluşturmanın eğitim bakımından gerekli olduğu sonucu çıkar çoğunlukla da doğa bilimleri ve teknik bir yana bırakılır, b. "İnsanlığın" insanı hayvandan ayıran tinsel yeti olarak bütün insanları kuşattığını kabul eden bu anlayıştan bir ahlaksal ödev çıkar: "Genel insanlığı" (insana özgü olanı) soysop, din, ulus, ırk ve uyruk ayrılığına bakmadan, her insanda tanımak ve uyandırmak. Böylece insanlık ülküsü yoluyla, usun aydınlanması, hoşgörü, siyasal eşitlik (yasalar karşısında eşit olma), ayrıca köleliğin kaldırılması ve toplumsal adaletin sağlanması gerçekleştirilmiş olur. Antikçağdan beri görülen insanlık ülküsü, ilk belirgin örneğini Cicero'nun tinsel kültür "cultura animi" özleminde verir Doğuşçağında (Renaissance) sonra da yeniçağda doruğuna erişir: özellikle Herder, Schiller ve W. von Humboldt insanda insanlığın gelişmesini insanın ruhsal ve tinsel yetilerinin (duygu ve us yetilerinin) uyumlu bir biçimde geliştirilmesini insanın son ereği olarak sayarlar. |
522 | instrumentalizm | bk. araççılık |
523 | intellekt | bk. anlık |
524 | intellektualizm | bk. anlıkçılık |
525 | intelligentia (ıntelligenz) | 1. bk. Anlak. 2. Bir ulusun tinsel yönetici tabakası. 3. Orta çağ düşüncesinde: a. Tinsel töz (Tanrı en yüksek intelligentia'dır) b. Çoğul olarak (intelligence), salt tinsel özler (özdeği olmayan salt biçimler) olarak düşünülmüş olan melekler için kullanılan terim. |
526 | intuisyon | bk. 1. görü. 2. sezgi |
527 | intuisyonizm | bk. sezgicilik |
528 | irade | bk. istenç |
529 | ironi | bk. alaysılama |
530 | irrasyonalizm | bk. usdışıcılık |
531 | irrasyonel | bk. usdışı |
532 | iskoçya okulu | Felsefesini -> ortak duyunun verilerine dayandıran, insan sağduyusunun gerçekliği doğrudan doğruya bilebileceğini kabul eden, 18. yüzyılda İskoç filozofu Reid'in kurduğu felsefe okulu. Bu okul, "sokaktaki adam"ın gerçekçi inançlarna dayalı bir bilgi kuramı (common sense realism) geliştirmiştir, bk. ortakduyu |
533 | istenç | (Lat. voluntas |
534 | istenççilik | (Lat. voluntas = irade) : Usa ve bilmeye değil de istence üstünlük tanıyan, ruhsal olayların ve bilgi sürecinin temelinde istenci gören felsefe ve ruhbilim öğretisi. // Terim olarak ilkin Tönnies kullanmış. Ama daha ortaçağda istenççi doğrultuda olan filozoflar var. Augustinus bütün ruhsal yetilerde istencin bulunduğunu, giderek hepsinin istençten başka bir şey olmadıklarını ileri sürer. Duns Scotus'a göre istenç düşünmenin üstündedir. Kılgılı usa üstünlük tanıyan Kant'a göre, salt değerli olan yalnızca iyi istençtir. Fichte istenci evrenin salt yaratıcı ilkesi sayar. İstenci fizikötesi dizgesinin temeli yapan Schopenhauer'e göre (istenççiliğin klasik filozofu sayılır) her gerçeğin temel ilkesi istençtir. En yüksek iyi olarak yaşamayı gören Nietzsche'ye göre, yaşamın olduğu her yerde güçlülük istenci de vardır, dünyanın özü güçlülük istencidir. |
535 | itki | (Lat. impulsio |
536 | iyi | 1. (Geniş anlamında) a. İşe yarar, ereğine, özüne uygun, doğru yapılmış doğasına uygun. b. İstenmeğe değer olan. c. Değere yönelmiş, değere ilişkin, değerle belirlenmiş, değerli. 2. Ahlakın ve ahlak felsefesinin temel kavramı: Ahlaksal değer ahlaksal olanın olumlu ana niteliğini gösteren özel kavram ahlakça değerli olan (karşıt kavramı: kötü). Ahlak felsefesinde şu anlamlarda kullanılır: a. (Skolastikte) Tanrı'nın istemiş olduğu dünyadaki varlık düzeni ile uyum. b. (Kant'ta) İstencin, içerik bakımından değil de, yalnızca ahlak yasasınca belirlenmiş olan biçimsel niteliği. 3. Somut kişi ya da edim değeri. // İyi, değerler düzeninde yüksek değerleri seçmede ortaya çıkar. Buna karşılık kötü, aşağı değerlerin yeğ tutulmasında kendini gösterir. Ayrıca: "Yararlı olan iyidir." (yararcılık) ya da "Haz veren iyidir." (hazcılık) görüşleri. |
537 | iyimserlik | 1. (Genellikle) Her şeyi en iyi yanından gören, her durumda iyi bir çıkış yolu uman dünya görüşü. 2-(Antik ve skolastik felsefede) Her var olanın değeri olduğunu, her kötünün bir eksiklik olduğunu kabul eden öğreti. 3. (Leibniz'de) Bu dünyanın olabilecek bütün dünyaların en iyisi olduğunu öne süren görüş. 4. (Hegel'de) Gerçekliğin usla düzenlenmiş ve usla yönetilmekte olduğunu savunan görüş. 5. (Rousseau'da) İnsanın doğadan iyi olduğu görüşü. 6. İnsanlığın doğal bir ilerlemesine, bütün durum ve koşulların iyiye doğru gideceğine inanan öğretiler. |
538 | izlenim | Dolaysız olarak alınan bilinç içeriği duyu organlarının bir uyarımı sonucu ortaya çıkan duyum. |
539 | izlenimcilik | 1. (Felsefede) Yalnızca duyu izlenimlerini ve duyumları gerçek olarak kabul eden bilgi öğretisi. 2. (Sanatta) İzlenimci denilen sanatçı, yazar ve eleştirmenlerin kuram ve yöntemi izlenimciler soyut kurallara ve uzun uzun düşünmeye baş vurmadan, doğrudan doğruya izlenimlerine dayanarak yol aldıklarını ileri sürerler. 3. (Resim sanatında) Fransız sanatçılarının kurduğu bir akım: Gerçeklikten doğrudan doğruya alınan kişisel izlenimleri, dolaysız olarak yansıtmaya çalışan resim sanatı. Sonradan başka sanat dallarına da geçmiştir. |
540 | kabala | (İbr. Kabbalah - alınmış şeyler gelenek) Yahudilerin yazılı olarak konulmuş olan Tanrısal yasaları yanında ağızdan ağıza geçen dinsel buyrultuları. İbranî felsefesinin ve söylence (mithos) yazılarının toplamı. // Tarihleri kesin bilinmiyor en eskisi (8. ya da 9. yüzyıl) evrenin yaratılışı ile ilgilidir. |