Felsefe - XML


IDTerimAçıklama
931varoluşsalVaroluşa ilişkin. Varoluş felsefesinin kavramı olarak yalnız var olmayla açığa çıkarılan, yalnız var olmada kavranan ve yaşanılan insanın kendi varoluşunu kavramasına ilişkin (anlayış).
932varoluşsal çözümlemeİnsanın, kendi varoluşunu kurmasına bakarak yorumlanması. İnsan varoluşunu kavrama ile ilgili çözümleme.
933varoluşsal düşünmeDüşünen özneye ve onun varoluşuna kayıtsız kalan her türlü düşünmenin karşıtı olarak, kendi varoluşuyle ilgi içinde olan, ona içten bağlı olan düşünme.
934varoluşsal yargıBir şeye yalnızca varoluş yükleyen yargı: "S varoluştadır." (S ist existent). Yalın bir formül kullanıldığında: "S vardır." (S ist), burada "dır" hem koşaçtır, hem de varoluşu öne sürer.
935varoluşsallıkHeidegger'in kavramı: Varoluşun varlığı (var olması), insan varoluşunu kuran ve belirleyen temel yapıların bağlamı.
936varsayım(Lat. Suppositio ile eşanlamlı)(Yun. hypothesis=alta konan, temel, ilke, öndayanak, koşul, varsayım
937veda (Sanskritçe: bilme): Eski Hint kültürünün kutsal yazıları dinsel metinler ve bunlarla ilgili açıklamalar.
938vicdanbk. törel bilinç
939vitalizmbk. dirimselcilik
940yaderklik(Yun. heteros = başkası, nomos = yasa) : Kendisinin dışında, başkasının koyduğu yasaya bağlı olma. Karşıtı: bk. özerklik
941yadsımaÖne sürülen bir savı tanımama.
942yalın (önerme)(Lat. asserere den = sağlamlaştırmak, güven vermek) : Yalın olarak gerçeği dile getiren, doğru olan ama zorunlu olmayan (önerme). (Formülü: S P dir S P değildir.) .
943yanılmaYanlış olanı doğru olarak kabul etme ya da tersi.
944yanılmalı tasımYanılmaya dayanan tasım. // Kasıtlı olarak yapılan ->yanıltmacadan ayrılır. Yanlışlık, tasımın kendisinde olabilir ya da öncüllerin yanlışlığından gelebilir.
945yanılsama( Lat. illusio = yanılma, aldanma, kuruntu):1. Duyu yanılması, yanlış algılama. (Sanrı = hallucination'dan ayrılığı algılanan şeyin gerçekten var olmasıdır.) 2. Yanlış tasarım ve umut kuruntu. 3. Bize gerçek dünyayı bir süre için de olsa unutturan, sanat yoluyla yaratılmış görüntü. (K. Lange sanatın kökenini insanın yanılsamaya duyduğu gereksinme ile açıklamaya çalışır. "Das Wesen der Kunst", 1911.)
946yanıltmacaDoğru gibi görünen, gerçekte ise başkasını aldatmak ya da kıstırmak için bile bile doğru olmayarak yapılan çıkarım.
947yanlış1. Doğru olmayan, biçimsel düşünme yasalarına uymayan. 2. Düşünülen şeyle uyuşmayan. Karşıtı bk. doğru 1,2
948yapıntı1. (Genel anlamda) Kuruntu uyduruk uydurma. Gerçekle çeliştiğini, gerçekliğe uymadığını bile bile, tasarlanan şey. 2. (Bilgi kuramında ve varlıkbilimde) Gerçeğe uymayan, ancak belirli bir kuramsal ya da kılgılı amaç için kullanılması sakıncasız olan tasarım. // Dil bakımından yapıntı "sanki" biçiminde dile gelir. Yapıntıyı varsayımdan ayıran, varsayımın doğru olma ya da doğru olmama sorununu açık bırakmasına karşılık -varsayımda her ikisi de olabilir- yapıntının doğru olmamasının bilerek kabul edilmesidir. 3. Gerçeğe uymadığını bile bile mantık ya da sanat açısından kurulan yapı.
949yapıntıcılıkDuyumlar yoluyla gösterilmeyen ve gösterilemeyen her şeyin birer yapıntı olduğunu ancak bu yapıntıların, gerçek olmasalar da düşünme ve yaşamada gerekli olduğunu öne süren, Vaihinger'in geliştirdiği felsefe görüşü.
950yapısalcılık(Lat. structura = yapı) Son yıllarda özellikle Fransa'da gelişen, temel bir gerçeklik olarak yapıya dayanan, yapı üzerine kurulan bilim kuramı. Yapı, öğeleri birbirine ve kendisine bağlı olan, ama öğelerinin toplamından daha fazla bir şey oluşturan bir bütündür. Çıkış noktasını dilbilimden alan yapısalcılık, bu etki ile, insanbilimlerinin yöntemi olmuştur gerçekliğin yapısını kavramada dili örnek alır, dil örneği insan davranışlarının tüm alanına, özellikle de toplumsal olaylara, belli bir yönteme uyularak, uygulanır. Yapısalcı yöntem ele aldığı konuyu, bütünleştiği yapı içine koyarak, sonra da daha geniş kapsamlı yapılar içine koyarak aydınlatmaya çalışır. Bugüne dek bir yapısalcı felsefe olmamıştır, ama yapısalcılığa yönelmiş toplumbilim, ruhbilim, insanbilim araştırmaları vardır. Yapısalcılığın başlıca temsilcileri: Dilbilimde: Saussure, Jakobson budunbilimde: Lévi-Strauss ruhsal çözümlemede: J.Lacon felsefede: M. Foucault Marksçı kuramda: L. Althusser'dir. Yapısalcılık, yapıya (bütüne) yöneliş olarak ilkin 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Ehrenfels, Wertheimer, Köhler ve Koffka'nın geliştirdikleri biçim-kuramı (Gestalttheorie)nda kendini gösterir. Biçim (Gestalt) görüde verilmiş olan bütün demektir örneğin algı bir bütündür, bir bütünselliktir öğelere ayrılmış olan algı birliği öğelerin toplamından daha fazla bir şeydir, bundan dolayı özel bir bütünsellik niteliği vardır, örneğin bir melodi, notaların toplamından daha fazla bir şeydir ve kendine özgü bir bütün oluşturur.
951yaradancılık(Lat. deus = Tanrı) Tanrı'ya inanmakla birlikte, belli bir dinin dogmalarını ve ilkelerini benimsemeyen Tanrı'nın evreni yarattıktan sonra onu, kendi yasasına göre işlemek üzere kendi başına bıraktığını öne süren öğreti. // Yaradancılık XVI. yüzyılda -> Tanrıtanımazlığın karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Sonradan, Aydınlanma döneminde kilise öğretisini eleştirerek us dinini savunanların öğretisi olmuştur. Belli başlı savunucuları: Jean Bodin, Herbert of Cherbury, John Toland, Shaftesbury, Voltaire, J. J. Rousseau.
952yararcılık(Lat. utilis = fayda, yarar) : 1. Yararın yaşam ilkesi yapılması. 2-Ahlaksal eylem ve davranışlarda yararın ilke yapılması: Yararlı olan iyidir: a. tek kişinin, ya da b. toplumun yararı göz önünde bulundurulur. 3. Özellikle Bentham ve J.S. Mill'in ahlak ve siyasa öğretisi, temel ilkesi: "Olabildiğince çok sayıda insanın olabildiğince çok mutluluğu."
953yargıBir şeyin ya da iki şey arasındaki bağıntının gerçekliğini evetleyen ya da değilleyen düşünsel edim dille anlatımı -> önermedir. Temel formülü: S P dir. Yargının yapısı: Yargıda (önermede) a. kendisi için bir şey söylenen = konu (subjectum), b. bu konu üzerine söylenen = yüklem (praedikatum), bu konu ile yüklemi birbirine bağlayan = koşaç (copula) vardır. Yargı biçimleri (Aristoteles'ten gelen gelenekle, Ortaçağda ve sonra yeniden Kant'ta) dört öbekte toplanır: a. Niceliğine göre: Tümel, tikel, tekil yargılar, b. Niteliğine göre: Evetleyici ya da olumlu yargılar, değilleyici ya da olumsuz yargılar, sınırlayıcı yargılar, c. Bağıntılarına göre: Koşulsuz (kategorik), koşullu (hipotetik), ayrıklı (disjunktif) yargılar d. Kipliğine göre: Belkili (problematik) yargılar, gerçeklik yargıları ya da yalın yargılar (assertorik), zorunlu (apodiktik) yargılar. Kant yargıları bir de çözümleyici ve bireşimsel olarak ayırmıştır.a. Çözümleyici (analitik) ya da açıklayıcı yargılar: yüklemi konuda zaten verilmiş olan yargılar, (ör. "Bütün cisimler yer kaplar.") b. Bireşimli (sentetik) ya da genişletici yargılar: konuya konuda düşünülmemiş olan başka bir yüklem veren, konunun dışına çıkıp onu başka kavramlarla birleştiren, aralarında bağ kuran yargılar. (Ör. "Cisimler ağırdır.")
954yargısızlık(Yun. epokhé, epékhein = durmak, kendinde kalmak): 1. (Genellikle) Yargı vermeme tutumu. 2. (Kuşkucularda) Kesin hiç bir şey bilinemeyeceği için genellikle bilgiden vazgeçme ilkesi. 3. (Günümüz görüngübilimde) Bakışı salt olarak öze çevirebilmek için gerçeklik üzerine yargı vermeme.
955yasa1. Olaylar arasında düzenli bir bağıntıyı saptayan ve bir şeyin zorunlu olduğunu dile getiren genel önerme. Olayların gidişinde olağandışına yer vermeyen, değişmezlik ve zorunluluk gösteren kural (doğa yasası). 2. Değişmezlik ve zorunluluk niteliği taşımayan, ancak bir yükümlülüğü içeren, özgür bir istence dayalı kural (gereklilik yasası). .// Bu tür yasa: a- Hukukta: Toplumda bireyler arası ilişkileri düzenlemek amacıyla devletçe konmuş yönerge ve kurallar, b- Ahlakta: Törelerle ilgili davranışları düzenleyici buyruklar ve yönergeler bir davranışın nasıl olması gerektiğini, ne yapmak gerektiğini gösteren kurallar. 3-Düşüncenin mantıksal bir değeri olması için uyulması zorunlu olan temel -> belitler mantık kuralları (düşünme yasaları).
956yaşamCansız özdekten de, tinsel varlıktan da ayrı olarak canlıların (organizmaların) varlık biçimi ve varlık alanı canlıların temel özelliği. Belirtileri: kendi kendine devinim, beslenme, çoğalma, üreme, etki ve tepki gösterme. Ancak, canlı ile cansız arasındaki kesin sınırı göstermek için henüz bilimsel araçlar tam yeterli değil. Örneğin, virüslerin en aşağı basamaktaki canlı varlıklar mı, yoksa kimyasal bir özdek mi olduğu henüz araştırma konusu günümüzde canlı sorunu Aristoteles'in entelekheia kavramı ile ya da dirimsel etken (dirimselcilik) aracılığı ile çözülmeye uğraşılıyor. 2. Ölümün karşıtı: Varlıkların doğuşlarından ölümlerine dek uzanan her türden (özellikle beslenme, çoğalma) olayların bütünü. 3. (Fizikötesi bir ilke olarak:) a. Tini, düşünceyi de içine alan tümüyle doğal varlıklar, b. Doğa ve tin ilkesi olarak, her ikisinin kökü. c. Doğaya da egemen olan tinsel güç ya da doğayı da yaratan tanrısal güç olarak evrensel dirimlilik ilkesi. 4. Özel olarak insan yaşayışı için de kullanılan terim: a. Belli bir zaman sınırı içinde yaşanmış olan bedensel, ruhsal, tinsel olayların birliği, b. Biçim kazanmış yaşantıların tümü. c. Değerleri gerçekleştiren, insanın varoluşuna anlam veren ilke. d. İnsanın tinsel, tarihsel eylemlerinin tümü (Dilthey'de).
957yaşama atılımı(Bergson'da) Yaşamı ileri götüren iç güç yaşamın her türlü yaratıcı gelişmesinde kendini belirten, yaratmadan yaratmaya sıçramayı sağlayan güç, evrenin ana, temel gücü. // Bergson bu terimi "Yaratıcı Evrim" adlı yapıtında kullanmıştır.
958yaşama felsefesi-> Usçuluğun ve -> olguculuğun usa üstünlük veren doğrultularına karşılık, doğal verilmişliği ve tarihselliği içinde somut yaşamın araştırılmasına ağırlık veren, insan yaşamının anlamı, değeri, ereği ve doğru yaşama biçimi üzerine öğretiler. "Düşünüyorum.
959yaşama gücü1. Dirimselci öğretilerce yaşamı sürdürmenin en temelli nedeni olarak kabul edilen ilke (Driesch'de entelekhia). 2. Canlılık.
960yaşantı1. Kişiliği zenginleştirdiği kabul edilen, bir anlamı olan bütün yaşanmış deneyler. 2. Kendileri aracılığıyle ben'in bir şeyin bilincine vardığı bütün ruhsal olaylar. 3. Bir kezlik olan, bir daha yinelenemeyen ruh olayları. Felsefede: 1. (Geniş anlamında) a. Doğrudan doğruya olan bilinç içeriği, b. Bilinç olayı, bilinç edimi (Husserl'in yönelmişlik yaşantısı - "intentionales Erlebnis"), c. Bir şeye yönelmiş duygu. 2. Soyut düşünce ve kurama karşı, ben'in dünya ile doğrudan doğruya karşılaşması gerçeklikle dolaysız bağlantı kurması.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir