1621 | sözsüz anlak | Dil yeteneklerinin kullanılmasını gerektirmeyen işlerin yapımında beliren anlak türü. |
1622 | sözsüz ölçer | Uygulamaları ve kapsadığı sorunların çözümleri sözlü ya da yazılı dil simgelerine dayanmayan ölçer. |
1623 | spastiklik | Beyin zedelenmesi yüzünden kavşaklar çevresindeki kasların gerilip toplanmakta dirençle karşılaşması nedeniyle beliren devinimsizlik. |
1624 | Stanford-Binet ölçeği | Binet ölçeğinin Stanford üniversitesince, Birleşik Amerika kültürüne uydurulmuş ve türlü tarihlerde gözden geçirilerek yeni bir ölçek durumuna getirilmiş biçimi. |
1625 | su kafalılık | Kafatası ile beyin arasındaki sıvının düzgülü olmayan bir biçimde artmasına bağlı olarak beyin karıncıklarının genişlememesinden doğan bir durum. (Hastalık, kafatasının aşırı derecede büyümesi, dışa doğru fırlamış alın, anlak geriliği gibi belirtiler göst |
1626 | suçlu çocuk | 1. Toplumun değer ve inançlarına karşı gelen çocuk. 2. (Hukuk) Yasaca kovuşturma konusu olacak davranışlar gösteren çocuk ya da genç. |
1627 | suçluluk duygusu | Kişinin törel ya da dinsel kuralları çiğnediğini sezmesi sonucu bilinçli ya da bilinçsiz olarak kapıldığı ve kendisiyle ilgili değer yargılarını sarsan duygu. |
1628 | suçluluk kültürü | Toplumsal denetleme aracı olarak öncelikle kişisel vicdandan yararlanan bir kültür. |
1629 | suçsuzlarına | (Rosenzweig) Engellenme karşısında kişinin, ne kendisini ne de başkasını suçlamayıp durumu sorumlu görmesi. |
1630 | sulandırma sağaltımı | Kişiyi, kötü davranış ya da yetersizliğin herkeste görülen bir şey olduğuna inandırarak suçluluk duygusundan kurtarma. |
1631 | sürü içgüdüsü | Hayvanlar ve insanlarda bulunduğu ileri sürülen doğal bir arada yaşama eğilimi. |
1632 | Szondi ölçeri | Çıldırılı deneklere bir dizi resim arasından en çok beğendiği ikisi ile hiç hoşlanmadığı ikisinin seçtirildiği yansıtıcı kişilik ölçeri. |
1633 | şema | Kavramlar ya da değişkenler arasındaki önemli ve temel ilişkileri belirten biçimsel bir örnek. |
1634 | şeytan yılgısı | Şeytan ve kötü ruhlara karşı duyulan hastalıklı korku. |
1635 | şıpsevdilik | Özellikle yeni yetmelik yaşlarında, geçici olarak karşı cinsten birine iyiden iyiye tutulma durumu. |
1636 | T görevi | Gönderilen iletinin daha sonra ne olacağı konusundaki ipuçlarını da kapsaması yüzünden, belirli bir olaya bağlı oranlamada yanılgıya düşme olasılığının azalması. |
1637 | takınak | Bilince takılarak korku ve bunalım yaratan, kişinin çabalarına karşın kurtulamadığı düşünce. |
1638 | takınaklı davranış | Bilince takılan ve bütün kurtulma uğraşılarına karşı direnen bir düşüncenin yarattığı davranış. |
1639 | takınaklı zorunlu tepki | Kişinin, istenmeyen düşüncelerin yarattığı bunalımların etkisiyle sık sık yinelemek zorunda kaldığı tepki. |
1640 | takvim yaşı | Bireyin doğum gününden başlayarak, hesaplanan güne dek yaşadığı yıl, ay ve gün olarak belirlenmiş süre. |
1641 | talamus coşku kuramı | (Cannon -Bard) Coşkuları, beyin kabuğu ile etkileşim içinde olan talamusun yönettiğini savunan görüş. |
1642 | Talbot-Plateau yasası | Herhangi bir yüzeyi, kısa aralıkla açılıp kapanan bir ışıkla aydınlatınca, yüzeyin aydınlığının, ışığın eriştiği süre ile toplam süre arasındaki orana uygun olarak azalması yasası. |
1643 | tamalgı | Herhangi bir şeyin algılanan özelliklerinin, eskiden kazanılmış ve benzeş olan ya da onların ilgili bulunduğu bilgilere bağlanıp tam olarak anlaşılabilir duruma gelmesi. |
1644 | tamalgı yığını | Yeni düşünülerin nasıl kavranacağını, yeni nesnelerin nasıl algılanacağını belirleyen ve anlıkta var olduğu söylenen (Herbart) düşünüler kümesi. |
1645 | tamamlayıcı içgüdü | (Ruhsal çözümleme) Bir içgüdünün birine karşıt olan ve birbirini bütünleyen iki görünümü. |
1646 | tanıma | Daha önce görülmüş ya da öğrenilmiş bir kişi ya da nesneyle karşılaşınca anımsayarak o olduğunun ayırdına varma. |
1647 | tanıma yöntemi | Deneğin daha önce edindiği bilgileri, türlü ölçerler aracılığıyle denetleme yöntemi. |
1648 | tanısızlık | Tanınıp bilinen varlıkları görme, işitme gibi duyu örgenleri yoluyla ayırt edememe durumu. |
1649 | tanyeri nöbeti | Tutarıklılarda, bilincin birden karararak kişinin özdevimsel ve anlamsız davranışlarda bulunması. |
1650 | tapıncakçılık | 1. Herhangi bir nesne ya da varlığa karşı duyulan aşırı ve tapınmaya benzer bağlılık. 2. Karşı cinsle ilişkisi olan giysi ve benzeri şeylerle cinsel coşku ve doygunluk sağlama durumu. |