1891 | yapısal bozukluk | Anlak geriliği ve beden özürleri olmadan ağır derecede sakatlayıcı aykırılıklar gösteren kişi. |
1892 | yapısal ruhbilim | Öncelikle içebakış yoluyla ve deney yardımıyla anlıksal yapı ve süreçleri temel öğelerine ayırarak incelemek gerektiğini benimseyen ruhbiiim akımı. |
1893 | yapışıklık ilkesi | (Lewin) Bir olayın başka bir olayı canlandırmasının nedenini bunların yapışık ya da bitişik olaylar olmasına bağlayan görüş. |
1894 | yaralanma | Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve kapsamlı incinme ve yaralanma belirtileri bırakan yaşantılar. |
1895 | yararcılık | Herhangi bir şeyin değer ölçütü olarak işe yararlık durumunu ele alan görüş. |
1896 | yaratıcı anlatım | Dil, resim, plastik, müzik ya da oyun gibi algılamayı durultan ve anlatım dürtüsünü güçlendirip derinleştiren etkinliklerle çocuğun duygu, düşünce ve hayat deneylerini serbestçe ortaya koyması. |
1897 | yaratıcı bellek | Öğrenilen parçaları ve ayrıntıları yeni bütünlere dönüştüren bellek. |
1898 | yaratıcı düşleme | Sorunların çelişen, çatışan yanlarını uzlaştırarak bulunan yapıcı çözüm yolları. |
1899 | yaratıcı düşünme | Düşünmenin türetici, yeni durumları araştırıcı ya da eski sorunlara yeni çözüm yolları bulan, düşünene göre yeni olan düşüncelerle sonuçlanan bir özellik göstermesi. |
1900 | yaratıcı etkinlik | Yeni ilgilerin belirmesine ya da düşünme ve öğrenmede yeni bağlantıların anlaşılıp kavranmasına yardım eden etkinlikler. |
1901 | yaratıcı yaşantı | Güzel sanat eserlerini, ilgili yordamları kullanarak yapmaya ve yaratmaya çalışma. |
1902 | yardımcı benlik | Benliği geliştirmek ya da gereksinmelerini karşılamakta yardımı sağlamak için başka bir kişiyi örnek almak, düşünce, ülkü ve davranışlarını benimsemek. |
1903 | yargı | Kişi, durum ya da nesnelerin eleştirici bir tutumla değerlendirilmesi. (Bununla ilişkili olarak kavrama, karşılaştırma ve değerlendirme gibi süreçlere baş vurulur.) |
1904 | yarışma | Dolaysız çatışma söz konusu olmadan bir işi başkalarından önce bitirme ya da bir şeyi elde etme tutumu. |
1905 | yasak | Belirli birtakım davranış ya da sözlerin toplumca tekinsiz sayılması. |
1906 | yaş düzgüsü | Gelişimin herhangi bir yönünde belirli yaşlarda erişilmesi beklenen ortalama düzey. |
1907 | yaşam alanı | (Levvin) Kişi ya da kişiler kümesi için gerçekler dünyasını oluşturan görüngülerin tümü. 2. Bir kişi ya da kümenin davranışlarını belirleyen gerçeklerin bütünlüğü. |
1908 | yaşam alanı yapısı | Sınırlar, engeller, komutlar, yasaklar gibi yaşam alanını oluşturan öğeler arasındaki ilişkiler. |
1909 | yaşam ereği | (Adler) Kişinin gerçek ya da nedensiz aşağılık duygusunu ödünlemeye yarayan ve kişinin de bilinçsiz olduğu her davranışında üstünlük elde etme uğraşısı. |
1910 | yaşam içgüdüsü | (Freud) İlkel benliğe bağlı olduğu söylenen iki temel içgüdüden biri. Canlı varlığın daha büyük bütünlerle kaynaşmasını sağlamaya çabalar. Karşıtı ölüm içgüdüsüdür. |
1911 | yaşam planı | (Adler) Kişinin kendinde bulunduğunu sandığı üstünlük inancının, gerçekler karşısında sarsılıp yıkılmaması için aldığı bütün savunma önlemleri. |
1912 | yaşam yalanı | (Adler) Sinircelilerin kimi zaman yaşam planlarına kattığı, elinde olmayan nedenlerle başarısızlığa uğrayacağı düşüncesi. |
1913 | yaşama sevinci | Belirli bir ereğe yönelmiş olmadan yaşamaya karşı gösterilen coşkusal tutum. |
1914 | yaşantı | Kişinin dolaysız algıları ve etkinlikleri ile kazandığı bilgi, tavır ve beceriler. |
1915 | yaşlanma | Döllenme ile ölüm arasında yayılan gelişme ve büyüme aşamaları. |
1916 | yaşlanma çöküntüsü | Genellikle âdet kesimi döneminde başlayan ve çöküntü, uykusuzluk, kaygı, suçluluk duygusu ve bunalımlarla, sabuklamalar gibi belirtiler gösteren ruh hastalığı. |
1917 | yaşlılık bunaması | Yaşlanma sonucu olarak anlık süreç ve görevlerinde baş gösteren önemli çöküntüler. |
1918 | yaşlılık çıldırısı | Yaşlanma nedeniyle beyin dokularının çöküntüsü ve bu yüzden yakın geçmişin unutulması belirtileri gösteren ve iyileştirilemeyen hastalık. |
1919 | yatağı ıslatma | Türlü ruhsal ya da eğitsel nedenlerle, uykuda istençsiz olarak yatağı ıslatma. |
1920 | yaygınlaşma | Kültür değer ve özelliklerinin, göç ya da benimseme yoluyla bir bölgeden ötekine ya da aynı bölgede, bir kümeden başka bir kümeye yayılması. |