871 | sınıf | bk. kelime sınıfı. |
872 | sınırlama durumu | + GA > + A yönelme durumu eki ile + ÇA eşitlik durumu ekinin birlikte kullanılması ile oluşan, mekânda ve zamanda sınırlama gösteren durum. Örnekler için bk. sınırlama eki. |
873 | sınırlama eki | İsimlere yönelme ekinden sonra gelerek mekânda ve zamanda sınırlama gösteren ek: + GAÇA <+GA + ÇA eki. Eski ve Orta Türkçede nispeten canlıdır. Türkiye dışı yazı dillerinde ve lehçelerde devam etmektedir. Türkiye Türkçesinde yerini +A kadar, +A dek edatlarına bırakmıştır. Ancak, bazı Anadolu Ağızlarında yine de canlı bir kullanılışa sahiptir: ET. Bilge Tonyukuk altun yışgaça «Altun yışa kadar» keltimiz Oğuz Kağan Destanında: ta kün batusıgaça tegen erdi oklarını kökkeçe atuñ Çağ, emdigeçe «şimdiye kadar» EAT. beş yılgaça «beş yıla kadar» Kaz. tüngeçe «geceye kadar», yazgaça «yaza kadar». Bar. Tara. Tob. on yeşkeçe «on yaşına kadar» Anadolu ağızları şindiyece (Siv., Tok.), o zamanaca (Kay.), bu vahtaca (Kır.) ahşamaca (Mal.) ãşamaca (Yoz.) yassıyacaV, şafağacaV (Mal.) gışacan (Afyon, Afyon ağzı) savaVacan «sabaha kadar, Kars» vb. |
874 | sıra sayı sıfatı | Sayı adlarından + (I)ncI / +(U)ncU ekiyle kurulan ve sıra kavramı bildiren sıfat: Birinci gün, üçüncü yıl, sekizinci kat, ikinci dönem, beşinci başvuru vb. |
875 | sıra sayıları | Varlıkların sırasını veya derecesini bildirmek üzere sayı adlarından +(I)ncI/+(U)ncU ekiyle genişletilerek sıra kavramı bilriren sayılar: ikinci, altıncı, yedinci, onuncu, üçüncü vb. |
876 | sıralı birleşik cümle | Tek başına yargı bildiren ve bir anlam bütünlüğü içinde yan yana sıralanan, iki veya daha fazla cümlenin oluşturduğu cümleler topluluğu. Bu cümleler arasındaki anlam ilişkisi ortak kip, ortak şahıs ve öteki ortak cümle ögeleri ile sağlanır birbirlerine virgül noktalı virgül ve bağlaçlarla bağlanır: || Sevdiklerin göçüp gidiyor birer birer, || Ay geçmiyor ki almıyayım gamlı bir haber (Y. K. Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, s. 102). || İnsanlara istersen en büyük hizmeti görür onlara fazileti, sevmeyi, hakikati öğretirsin (Ö. Seyfettin, İlk Düşen Ak, s. 61). || Ben bu işin her yönünü ölçüp biçtim, nerden girip nerden çıkacağımı hesaba vurdum (K. Tahir, Devlet Ana, s. 185). || Gökyüzü hâlâ sarışındı, batıda portakal rengi bulutlar belirmişti, ovadaki aydınlığa ise gitgide lacivert ve gri renkler sürüyordu (T. Buğra, Küçük Ağa, s. 201). || Ben buraya siper kazmağa geldim gücüm kuvvetim yerinde çok şükür (S. Çokum, Ağustos Başağı, s. 177). || Sabahleyin kalkar, kahvaltımı yaparım. Ahmet geldi ve yerine oturdu. Ay dün akşamki yerinde kavak ağaçlarına sırmalarını giydirmiş,sakin ve aynı gülümseyen yüzle bakıyordu (A. H. Tanpınar, Abdullah Efendinin Rüyaları, s. 139). Dadım Musulda kalmayı tercih etmiş, Ahmet Ağa İzmit civarındaki köyüne, kardeşinin yanına çekilmişti. (A.H. Tanpınar. göst. e. s.186). İçindeki bir ikinci kişilik, ona karşı daima avutucu, uysal sınırsız şekilde hoşgörülü davranıyor Muradın gerçekleri görmezlikten gelmesine, hattâ inkâr etmesine yardımcı oluyordu. (T. Buğra, Yalnızlar, s. 138). bk. bağımlı sıralı birleşik cümle, bağımsız sıralı birleşik cümle. |
877 | sızıcı | Ses yolunun daralmasıyla sızar gibi çıkan seslerin taşıdığı nitelik. bk. Sızıcı Ünsüz. |
878 | sızıcı ünsüz | Ağız kanalının çeşitli yerlerinde oluşan bir daralma sonunda sürtünerek veya sızarak çıkarılan ünsüz: f, v, y, h, s, z,ş, j, ğ ünsüzleri Türkçenin sızıcı ünsüzleridir. |
879 | sızıcılaşma | Patlayıcı ünsüzlerin çeşitli nedenlerle sızıcı ünsüzlere dönüşmesi olayı: yoksul> yohsul, takı > dahı > dahi, çıkar- > çıhar-, bu kadar> bu ğadar (Z. Korkmaz, Nevşehir ve yöresi Ağızları, s. 87), arka > arha, sağdıç > sağdış (A. Ercilasun, Kars ili Ağızları, s. 113), gece > geje (A. Ercilasun. göst. y.) vb. |
880 | soluklu ünsüz | Boğumlanması sırasında kendisi ile birlikte bir h soluk sesi duyuran ünsüz. Korece ph gibi. Almanca pass [p(h)ass]«geçit», İng. pin [p(h)in]«toplu iğne» kelimelerindeki p tonsuz ünsüzleri de nefesli ünsüz durumundadır. Genellikle bazı tonsuz patlayıcı ünsüzlerin boğumlanmasında göze çarpan bu solukluluk Türkçede paşa, piliç, toz, tuz vb. kelimelerdeki p, t ünsüzlerinde de görülür. |
881 | somut ad | Gösterdikleri, belirttikleri nesneler duyular yoluyla algılanan ve maddî varlıklara ad olan kelime türü: taş, insan, ağaç, duman, ses, bulut, elma vb. karşıtı soyut addır. |
882 | somut anlatım | Dilde, kavramların doğaya bağlı olarak ifade edilmesi. Türkçede çeşitli renk tonlarını gösteren camgöbeği, limonküfü, tenrengi, ördekbaşı, kankırmızı, sütbeyazı, vişneçürüğü gibi renk adları somut anlatım örnekleridir. |
883 | somut kavram | Aynı dili konuşan kimselerde, somut kelimelerin zihinde uyandırdıkları genel tasavvurlar. Kuzunun «ufak» ve «koyun yavrusu», ırmakın «uzun bir akarsu», boğanın «iki boynuzlu, dört ayaklı bir hayvan» oluşu gibi. |
884 | somutlaştırma | Dildeki soyut kavramları somut kavramlardan yararlanarak anlatıma yönelme: ET. tıl /til «dil organı» kelimesinin kitabelerde konuşturulmak üzere alınan tutsak anlamında kulanılması avuç açmak «dilenmek», gözlerini yummak «ölmek», dile getirmek «söylemek», dil uzatmak «bir kimse veya şey için kötü söylemek» renk tonlarını gösteren kavuniçi, vişneçürüğü, yavruağzı, camgöbeği, limonküfü vb. |
885 | son çekim edatı | bk. edat |
886 | son ek | Kelime kök veya gövdesinin sonuna eklenen ek. Türkçenin ekleri son eklerdir: baş + lı, baş + lık, başlık + sız, yaş + a-, yaşlı + lık, demir + ci, demirci + lik, gec + ik-, gecik-tir-, bak-ış, anla-y-ış vb. |
887 | son ses | Kelime sonunda bulunan ses. Tü. ağaçta / ç/, barışta / ş /, varda / r / ünsüzleri son ses durumundadırlar. |
888 | son ses düşmesi | Kelimede son ses durumunda olan sesin düşmesi olayı: serbest>serbes, çift>çif, katarakt > katarak, güveyi > güvey, kapıg > kapı, tarıglag > tarla, yaylag > yayla gibi. |
889 | son ses türemesi | bk. son seste türeme |
890 | son seste türeme | Kelime sonunda ünlü veya ünsüz türemesi olayı: kehruba / kehribar, radyo / radyon, belki / belkit, hem / hemi / hemin, gayrı / gayrın, gibi / gibin, peyda / peydah, tali > talih vb. |
891 | son seste ünlü türemesi | Kelime sonunda bir ünlünün türemesi. Türkçede yazı dilinde örnekleri yoktur. Ağızlarda da çok az rastlanan bir olaydır: hem / hemi (A. Ercilasun, Kars İli Ağızları, s. 98) giderken / giderkene, bu sefer / bu seferi, ertesi gün / ertesi güne, gergefiyle / gegefinneni / (Z. Karkmaz, Güney-Batı Anadolu Ağızları,y s. 51, 54 / 2,3 vb. |
892 | son seste ünsüz türemesi | Kelime sonunda bir ünsüzün türemesi: F. kehruba Tü. kehribar. Daha ziyade ağızlarda rastlanan bir ses olayıdır: radyo / radyon, gibi / gibin, belki / belkit, keşge / keşgem, cuma / cümer, halbuki / halbukim (Z. Korkmaz. Güney-Batı Anadolu Ağızları, s. 101) vb. |
893 | sondan eklemeli diller | Kelime çekimi ve türetiminin son eklerle yapıldığı dil. Türkçe sondan eklemeli bir dildir. gül-dür-e-me-dik + ler + i-miz + den, al-da-n-dı-nız, bak-acak-mı-sınız vb. Karşıtı önden eklemeli dildir. |
894 | sonorisation | bk. tonlulaşma |
895 | sorma ünlemleri, | bk. ünlem, dışa dönük ünlemler. |
896 | soru cümlesi | Soru kavramı kazandıran hangi? ne? kim? kaç? nasıl? gibi soru kelimelirinden biriyle ya da evet veya hayır karşılığını isteyen soru eki mi? ile kurulan cümle türü: Kimler eğlendi, kimler avundu? Vecd ve cuşiş kimde idi? Hani mutrip nerede? Canan ne oldu? Heyhat, bir hırsız gibi yavaş yavaş yaklaşan bu ölü benizli sabah nedir? (Y.K. Karaosmanoğlu, Erenlerin bağından, s.47). Niçin geldiniz? niçin bu akşam buraya geldiniz? Ve benim rahatımı ne diye kaçırdınız? dedi (A.H. Tanpınar, Abdullah Efendinin Rüyaları: Geçmiş Zaman Elbiseleri, s. 99). Ne oldu? Sen de mektepten mi geliyorsun? Başı mı yarıldı çocuğun? Düştü mü? Gözü mü çıktı? (P. Safa, Biz İnsanlar, s.25). || Rahmetli mi dediniz? || Dik dik baktım: || Bu, şaşılacak bir şey mi? || Adam kekeledi: || Hayır, estağfurullah! Gençsiniz de... (T. Buğra, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, s. 20). Bu mucizenin sebebi ne idi? hemen yarı ölmüş bir halde kendisine bırakılan çocuğun, kucağında yeniden dirildiğini gördüğü için mi? Onu yalnız bularak acıdığı için mi? (R. N. Güntekin, Kızılcık Dalları, s. 126). Acaba, sevdiği erkeğe bu kız nasıl güler? (S.F.Abasıyanık, Bütün Eserleri III: Yolculukta, s. 123) vb. |
897 | soru eki | Soru kavramı veren mI/mU eki. İlgili olduğu kelimeden ayrı yazılır ancak, o kelimenin son ünlüsüne göre ünlü uyumlarına girer soru biçimindeki yüklemlerde şahıs ekleri alabilir: Bizde mi geleceğiz?, Güler misin, ağlar mısın?, İyi misiniz? Yarın buradan ayrılıyorlar mı?, Ben de gelebilir miyim? Okudu mu? vb. || Oo.. beni nasıl bir yolculuğa sürüklediğinizi biliyor musunuz? (T.Buğra, Yalnızlar, s. 78). Beni sadece sempatik bulduğun için mi seviyorsun? (T.Buğra. göst.e., s.17). Yahu! hâlâ tanıyamadın mı? Bu ne unutkanlık... Ben Süleyman değil miyim? (A.H. Tanpınar, Yaz Yağmuru: Teslim, s.94). || Rahmetli mi dediniz? || Dik dik baktım: || Bu, şaşılacak bir şey mi? (T.Buğra, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, s. 20). || Bu mu? || Evet (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri: Komşu Namusu, s.99). Nice adamların gözleri önünde geçen vakalar şahitleri kalmayınca, bir zaman mevzu olur, Deli miydi, değil miydi? derler ve Öldürüldü mü, İntihar mı etti diye sorarlar (A. Ş. Hisar, Fahim Bey ve Biz, s. 182). Sahi mi Alim? sahiden köylüye karışacak mısın? diye durmadan soruyordu. Ali başıyla evet deyince de kuduruyordu (Y. Kemal, Ortadirek, s. 394) vb. |
898 | soru sıfatı | Adın yerini, sayısını, durumunu ve zamanını soru yoluyla belirten sıfat: Kaç defa, hangi çocuk, kaçıncı kat, ne zaman gibi. || Aile yadigârları ne güne duruyor? Rehine veririz, bir şey yaparız (A. H. Tanpınar, Yaz Yağmuru, s. 50). Bu işi kaç günde bitirebilirsiniz? Hangi şarkıcılar, hangi, şarkılar?... (Y. K. Karaosmanoğlu, göst.e.: s. 109). Adada kayınbabasının köşkünde kaldıkları zamanlar kaç sabah şafağın taze saatlerinde barbunya avlamıştı? (A. Ş. Hisar, Çamlıcadaki Eniştemiz, s. 85). Ne zaman ondan bahsedecek olsam elime sarıldınız, bana başka şeyler anlattınız (A. H. Tanpınar, YG, s.316) vb. |
899 | soru şekli | Adlarda ve fiillerde soru kavramı veren şekil. Adlar ve fiil kiplerini soru şekline sokmak için Türkçede mI / mU soru eki kullanılır: Zaman, aldığını geri verecek misin? Yahut o geldiği zaman ben onu tanıyacakmıyım?... Ölüm, demin kokladığım çiçek misin? Yoksa bu hengâmede bir an sarıldığım şeffaf aydınlık salkım mı? Beni şu anda beşyüz anne birden mi doğuruyor? Yoksa bütün kâinat bir billur zerresi gibi sert bir çekirdek halinde ben de mi toplandı? (A.H. Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s.336) vb. bk. soru eki. |
900 | soru zamiri | Yerini tututuğu varlığı soru yoluyla temsil eden zamir, Kim? Ne? zamirleri: Karaoğlan, yarım ağızla, başını çevirmeden karşılık verdi. Yani de ona uyarak, yarım ağızla: Ne içeceksin? diye sordu (T. Buğra, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, s. 45). O zamandan beri neler oldu, sen benden iyi biliyorsun! Yalnız sana sormak isterim ki, bundan sonra ne olacak? (Y.K. Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından: Okun Ucundan, s.64). Aziz dost, bülbül şeyda ise gül perişandır. Kim kime rahmedecek? (Y. K. Karaosmanoğlu, göst.e., s. 49). İyelik ekleri ile genişletilmiş soru sıfatları da soru zamiri olarak kullanılır: Hangisini beğendiniz? kaçıncısını deniyorsunuz? Ne kadarından vazgeçiyorsunuz? vb. bk. ve krş. soru sıfatı |