901 | soru zarfı | Fiillerin yer, yön, zaman, neden, nitelik ve derecelerini soru yoluyla açıklayan ve soru zamirlerinden yararlanılarak kurulan zarf: nereye? nerede? hani? nereden? nasıl? (<ne asıl?) niçin? (<ne için) ne kadar? ne zaman? ne türlü? ne derece? vb. Şimdi size acımaya yeltenen küstahları, hayatınızın onlarınkinden bin misli renkli olduğuna nasıl inandırmalı! (T. Buğra, Yalnızlar, s.37). || Sokağa çıktığım zaman ona: || Annem için böyle şeyleri nasıl söyledin? || Hem neden annenden utanıyorsun? diye ona çıkıştım (A. H. Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s.39). Orası, niçin buradan daha kasvetli, daha elim ve daha korkunç olsun (Y. K. Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından: Erenlerin Bağından s. 212). || Nereden geliyorlarmış? || Koçanadan İştipten, Köprülüden... Her taraftan... (Ö. Seyfettin, Bomba: Primo Türk Çocuğu II, s. 53). || Dilimize Arapçadan geçmiş olan acep ve acaba kelimeleri de soru zarfı ve soru ekini pekiştirme edatı olarak kullanılır: Acep Karacaoğlan bu yerlerden geçti mi ola? Acaba söylemek istediklerimi tam olarak anlatabildim mi? vb. |
902 | soyut ad | Varlığı düşünce yoluyla kabul edilen ve söylendiğinde, zihinde belli bir görüntü veya tasavvur uyandırmayan kavramın adı: Soy, ün, düz, korku, söz, bilgi, gönül, kötülük, güzellik, doğruluk vb. Karşıtı somut addır. |
903 | soyut kavram | Zihinde belli bir görüntü veya tasavvura sahip olmayan, varlığı kelimeyle sıkı sıkıya bağlı olan kavram: Gönül, bilgi, kutsal, doğruluk, ülkü vb. |
904 | soyutlama | İnsan zihninin dış dünyadaki canlı ve cansız varlıkları, duygu, düşünce ve hareketleri kendine has bir biçimde anlayıp yorumlayarak kelimelere dönüştürme olayı. bk. ve krş. somutlaştırma. |
905 | söyleyiş ses bilgisi | Bir dildeki kelimeleri ses yapıları, boğumlama noktaları ve boğumlanma özellikleri açısından inceleyen dil bilgisi dalı. |
906 | söyleyiş ses bilimi | Dildeki sesleri bir bütün olarak ele alan, insan dilinin seslerinin nasıl oluştuğunu, niteliklerini, dolayısıyla dilin ve bildirişmenin ses yönünü inceleyen dil bilimi dalı. bk. ses bilimi. |
907 | söz | Bir maksadı anlatmak üzere söylenen kelime veya kelimelerden oluşan dizi toplumsal bir kurum olan dilin kişi tarafından özel olarak kullanılması. |
908 | söz dağarcığı | bk. kelime hazinesi |
909 | söz dizimi | bk. cümle bilgisi. |
910 | söz sanatları | Anlatıma güç kazandırmak, etkili olmak amacıyla kelimelerin sanatlı kullanımları deyim aktarması (istiare), benzetme: Yıllar yaşamış, yorgun edalı, bezgin sesli çamlar bu ıssız kabrin başına dolmuşlar, en sakin havada bile işitilen ahret fısıltılarıyle dervişler gibi, biteviye zikrederlerdi (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri: Yatır, s. 88). Tilki gibi kurnazlık acaba ona bir yarar sağlar mı dersiniz? Bu kadın daha hayatının ilkbaharında çeşitli dertlerle cebelleşiyordu vb. |
911 | söz varlığı | bk. kelime hazinesi.bk. kelime hazinesi. |
912 | sözde özne | bk. gramerce özne, görünür özne. |
913 | sözlük | Bir dildeki kelimeleri esas alarak, onların temel anlamlarını, kazandıkları yan anlamlar ile başka kelimelerle kurdukları ifadelerdeki anlam inceliklerini, değişik kullanımlarını, deyimlerini gösteren ve o dilin bütün söz varlığını içine alan kitap. Sözlükler genellikle alfabe sırasına göre düzenlenir. Ancak, kavram alanlarına ve çeşitli konulara göre düzenlenen sözlük türleri de vardır: Türkçe Sözlük, Osmanlıcadan Türkçeye Sözlük, Deyimler Sözlüğü, Mecazlar Sözlüğü, Köken Bilgisi Sözlüğü vb. |
914 | sözlük anlamı | Bir kelimenin herkes tarafından bilinen, sözlüklerin yansıttığı ilk ve asıl anlam bk ve krş. asıl anlam. |
915 | sözlük bilimi | Bir dilin veya karşılaştırmalı olarak çeşitli dillerin söz varlığını sözlük biçiminde ortaya koyma yöntemlerini ve uygulama yollarını gösteren dil bilimi dalı. |
916 | standart dil | bk. ölçünlü dil. |
917 | standart türkçe | bk. ölçünlü Türkçe. |
918 | sürekli ünsüz | bk. tonlu ünsüz |
919 | süreklileşme | bk. tonlulaşma |
920 | süreklilik fiili | Bir fiilin -A zarf fiili şekli üzerine dur-, gör-, kal, gel-, koy- gibi tasvirci yardımcı fiillerin getirilmesi ile kurulan, oluş ve kılışa süreklilik özelliği katan birleşik fiil: gidedurmak, okuyadurmak, çıkagelmek, bakakalmak, bekleyegörmek vb. |
921 | süreksiz ünsüz | bk. tonsuz ünsüz |
922 | süreksizleşme | bk. tonsuzlaşma |
923 | şahıs | Fiilin gösterdiği işin hangi şahıs tarafından yapıldığını belirten dil bilgisi kategorisi. Kılışın, konuşanın ağzından ifade bulan biçimi 1. şahıs (geldim, yazıyorum vb.) dinleyen 2. şahıs (getirdin, okuyacaksın vb.) konuşan ve dinleyen dışındaki kişi veya nesne 3. şahıs (ağlamış, gülüyor vb.)tır. |
924 | şahıs ağzı | Sosyal bir kurum olan dilin belli bir birey tarafından kendine özgü kullanılışı. |
925 | şahıs eki | Fiil çekiminde şahıs belirten ek. Türkçede dört grup şahıs eki vardır: || 1. Grup şahıs ekleri: || 1. şahıs teklik -m (bildi-m, bilse-m) 1 şahıs çokluk - k (bildi-k, bilse-k) 2. şahıs teklik -n (bildi-n, bilse-n) 2 şahıs çokluk-InIz/-UnUz (bildi-niz, bilse-niz) 3. şahıs teklik - (bildi, bilse) 3. şahıs çokluk -lAr (bildiler, bilseler) II. Grup şahıs ekleri: || 1. şahıs teklik -Im / -Um (bilmiş-im, biliyor-um, bilir-im, bileceğ-im, bilmeliy-im) 2. şahıs teklik -sIn / -sUn (bilmiş-sin, biliyor-sun, bilir-sin, bilecek-sin, bilmeli-sin) 3. şahıs teklik - (bilmiş, biliyor, bilir, bilecek, bilmeli) 1. şahıs çokluk -Iz / -Uz (bilmiş-iz, biliyor-uz, bilir-iz, bileceğ-iz, bilmeli-y-iz |
926 | şahıs ekleri | bk. şahıs eki |
927 | şahıs zamîri | Dilbilgisinde söz söyleyen, kendisine söz söylenen ve kendisinden söz edilen kişilerin yerini tutan kelime. Türkçede şahıs zamirleri şahıslar için ben, sen, o çokluk şahıslar için biz, siz, onlar kelimeleridir. |
928 | şart cümlesi | Temel cümleyi yargı bildirmeden zaman, şart, sebep ve benzetme işlevi ile tamamlayan zarf görevindeki yardımcı cümle türü. Fiil kök ve gövdeleriyle ek-fiile -SA şart ekinin getirilmesi ile kurulur. Şart eki geniş zaman kipinden sonra da gelebilir: || Artık demir almak günü gelmişse zamandan || Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan (Y. K. Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, s. 83). || Az yer dolaşmadık. Hepsini uç uca getirsen, bir dünya eder (S. Çokum, Ağustos Başağı, s. 123). || İyi amma, a beyim, şöyle bakınsak, bir alay mekteb-i Âli denilen yerler var (M. Akif Ersoy, Safahat, s. 354). Eğer hariçteki seslerin bize kadar gelmesi mümkün olsa da bize sorsalar ki güzellik nedir? hiç düşünmeden bu yeşilliktir diyeceğiz (Y. K. Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından: Diğer Nesirler, s. 99). Şüphesiz başka şartlar altında bir gecede böyle bir şeyle karşılaşsaydım, hayretten çıldırabilirdim (A. H. Tanpınar, Geçmiş Zaman elbiseleri, s. 91). İnsan yaptığı işe sade menfaati için girerse, yalnız onu düşünürse kendisini sonunda sizin gibi itham eder! (A. H. Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, s. 305). Sen bu beladan beni kurtarırsan ben de bir daha köylüyü hiç mi hiç geç koymam pamuğa (Y. Kemal, Ortadirek, s. 296). Monşer, asalet olmazsa, bu memleket batar (Ö. Seyfettin. Efruz Bey: Asiller Kulübü, s. 66) Okusaydı, iyi olurdu Gelmiş olsaydı haberimiz olurdu vb. |
929 | şart eki | Tasarlama kiplerinden şart şeklini ifade eden -sA eki. Örnekler için bk. şart cümlesi ve şart kipi. |
930 | şart kipi | Bir oluş ve kılışın şart biçiminde düşünüldüğünü anlatan, dolayısıyla, hiç bir yargı bildirmeyen, aynı zamanda dilek görevi de yapan tasarlama kipi: Sırtını evin köşesindeki çınar ağacına yasladı: Şuraya oturuversem... bu sabah rüzgarı hep böyle esse... güneş yerini hiç değiştirmese... şu tavuk boyuna gıdaklasa... (T. Buğra, Yalnızlar, s.174). Beride, gökyüzü her ne kadar mavileşse, kayalar sarı sarı ışıldasa da, yayla zamanı geçmişti artık (T. Buğra, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, s. 166) vb. Dilimizde şarta bağlı oluş ve kılışlar genellikle geniş zaman eki üzerine getirilen -sA eki ile karşılanmaktadır: Yağmur yağarsa, hava biraz serinler. Tavsiyelerinize uyarsam, planladığım hedefe ulaşabilir miyim? vb. |