961 | tek heceli diller | Kelimeleri, ek almadan ve çekime girmeden cümle içindeki yerlerine ve başka sözlerle birlikte kullanılışlarına göre çeşitli anlam ve görevler yüklenen diller: Çince, Tibetçe, Siyamca, Bask dili ve bazı Africa dilleri gibi. Bu dillerdeki sözlerin bir kısmı tek hecelidir. Karşıtı eklemeli dillerdir. |
962 | tekerrür fiilleri | bk. tekrarlama fiilleri. |
963 | tekleşme | Dilimize Arapça, Farsça gibi yabancı dilerden geçmiş bazı sözlerin iç seslerindeki çift ünsüzlerin tekleşmesi olayı: Ar. ammã > ama, hammãm > hamam, insãniyyet > insaniyet «insanlık» kassāb > kasap, serrāc > saraç Far. bedter «daha kötü» beter vb. Ayrıca bk. ve krş ünsüz tekleşmesi. |
964 | teklik | Adlarda ve çekimli fiillerde nesne veya şahsın sayıca tek olması durumu. |
965 | teklik birinci şahıs eki | Çekimli fiilde fiili karşılayan oluş veya kılışın teklik birinci şahıs (konuşan) tarafından gerçekleştirildiğini gösteren ek çekimli fiilde, fiildeki kılışı gerçekleştiren şahsın konuşan olduğunu gösteren ek. Zamir kökenli teklik birinci şahıs eki - Im / - Um, iyelik kökenli teklik birinci şahıs eki -(I)m/-(U)m zaman ve şahıs kavramını aynı ekte bulunduran dilek-istek kipinde -Ay(I)m-dır. || Ben de annelerine teyze derdim ve çok severdim (A. H. Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s.180). Şimdilik şu kadarını söylesem yeter: Var iken yok olanlara karşılık, yok iken veya yok olmuş iken var olmak da mümkündür (T. Buğra, Dönemeçte, s. 24). Söyleyeceğim ama pis romantiğin biriyim ben (T. Buğra, göst. e., s. 25)Onu başkaları için istemekle ben de nefsime karşı hür oluyorum (A.H. Tanpınar, Huzur, s. 262) Yarın size uğrayayım mı? vb. |
966 | teklik ikinci şahıs eki | Çekimli fiilde, fiili karşılayan oluş ve kılışın teklik ikinci şahıs (dinleyen) tarafından gerçekleştirildiğini gösteren ek. Zamir kökenli teklik 2. ş. eki: -sIn/-sUn, İyelik kökenli teklik 2. ş. eki: -ndır. Emir kipinin teklik 2. şahısta çekimi sıfır eklidir: Susuyorsun, küskün küskün bakıyorsun, ayağa kalktın, meşalemi aldın. Nereye? Nereye? Nereye? (Y. K. Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından, s. 46). İstersen yürüyelim daha iyi olur (T. Buğra, Dönemeçte, s. 209). Hiç çiftliktekileri ne halde bulacağını düşünmüyorsun? dedi (A. H. Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s. 152). Her şeyi o kadar kendi hadlerine indirmiş o kadar kendine benzetmişsin ki... (A. H. Tanpınar, Huzur, s. 355). Sen bana sönmeyen ateşlerden ve güllerden bahset! (Y.K. Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından, s. 55) vb. |
967 | teklik üçüncü şahıs eki | Çekimli fiilde, fiili karşılayan oluş ve kılışın teklik üçüncü şahıs (konuşan ve dinleyen dışındaki kişi veya nesne) tarafından gerçekleştirildiğini gösteren ek. || Zamir kökenli teklik 3. şah. eki: sıfır ek || İyelik kökenli teklik 3. şah. eki: Görülen geçmiş zaman kipinde: -I-/-U- şart kipinde: sıfır ek emir kipinde zamanla birlikte şahıs kavramını da bildiren müstakil ek: -sIn/sUndur: O günden beri Sabihanın belli başlı mevzuu tiyatro olmuştu (A. H. Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s. 143). Gelip de ne yapsın, zavallı kadın. Otursun oturduğu yerde... Paris gibi yerden kalkıp buraya gelinir mi? (P. Safa, Biz İnsanlar, s. 163). Bu mışıldayan sular, bu sessizlik içinde duyulan ışıklar ve duyulan kokular bir gizli musiki teşkil eder (A. Ş. Hisar, Boğaziçi Mehtapları: XIII Boğaziçi Cenneti, s. 115) vb. |
968 | tekrar grubu | Bir nesneyi, bir oluş ve kılışı karşılamak üzere aynı, yakın ya da zıt anlamlı ve eşit görevli iki kelimenin oluşturduğu kelime grubu: gürül gürül, ışıl ışıl, için için, mışıl mışıl, tatlı tatlı, yavaş yavaş kuzu muzu, oyun moyun çalışa çalışa, geze geze akıllı uslu, aş ekmek, ev bark, doğru dürüst, dayalı döşeli, iş güç, şuradan buradan, yorgun argın bata çıka, dere tepe, iyi kötü, gidip gelmek, varı yoğu vb. || Tekrar grupları cümlede ad, sıfat ve zarf görevi yüklenirler: || Tatlı tatlı konuşmak yerine insanlar birbirlerini neden kırarlar ki! || Ev bark sahibi olmak, düzenli çalışmayı gerektirir. || Kıra gittiğimizde renk renk çiçekler toplardık. || Çocuklar bahçede akıllı uslu oynuyorlar. Geçen yıl iyi kötü bir şeyler yapabildik. Ayşeyi soruyorsan deli dolu bir kızdır vb. |
969 | tekrarlama fiilleri | -AlA-, -AklA-, -IklA- gibi eklerle kurulan ve fiildeki oluş ve kılışın tekrarlandığını, sürekliliğini gösteren fiiller: ek-/ek-ele-, eş-/eş-ele- it-/it-ele-, it-/it-ekle, oğ-/oğ-ala- kak-/kak-ala-, serp-/serp-ele-, silk-/silk-ele, uyu-/uyu-kla-, sürü-/sür |
970 | tekrarlı bağlaç | Sıra sözleri ve cümleleri birleştiren bağlaç. || ne...ne, de...de, olsun...olsun, gerek...gerek, ister...ister hem...hem, hem de: O hem ışık ile ve su ile dağılıp akmasını, hem de suda toplanmasını, külçelenmesini bildi (A. H. Tanpınar, Yaşadığım Gibi:İstanbul, İstanbulun Mevsimleri ve Sanatlarımız, s. 1). Ne gücünü aşan meseleler için çene yormaya, kafa eskitmeye niyeti vardı, ne de kendi başarısızlıkları, acıları için suçlu aramaya (T. Buğra, İbişin Rüyası, s. 57). Ne Server içeri girmek arzusu gösteriyor, ne de öbürü gelmesini teklif ediyordu (R. N. Güntekin, Kızılcık Dalları, s. 22). Şerif ona sevgiyle baktı: Hem bu kadar içlenmelisin, hem de bu en içli halinde bile o minicik yalanlarını ve yaltaklanmalarını bırakmalısın (T. Buğra, Dönemeçte, s. 107). Gelenlerin ve geleceklerin çoğu çiftçi, öküzle olsun, makine ile olsun toprakla, sert, sarı, esmer, buğday habbeleriyle ne zaman tekrar başbaşa gelecekler (A. H. Tanpınar, Yaşadığım Gibi:Göçmen Davası, s. 51) vb. |
971 | tekrarlı yüklem | Anlama güç kazandırmak ve okuyanı etkilemek amacıyla tekrarlanmış olan yüklem: Kadın akşamlara kadar çalıştı çalıştı, çalıştı. Zavallıcık hiç bir iş yapamadan günlerce hep ağladı, ağladı ve ağladı vb. |
972 | telâffuz | Dil seslerinin çıkarılışları sırasında ses organlarının yaptığı hareketlerin bütünü kelimelerin, seslerin boğumlanma hareketlerine bağlı söylenişi. |
973 | temel anlam | bk. asıl anlam, sözlük anlamı. |
974 | temel cümle | Birleşik bir cümlede ana fikri taşıyan ve esas yargıyı üzerinde bulunduran cümle: Birkaç dakika daha kalsa, adamı orada dövmeğe mecbur olacağını biliyordu (A. H. Tanpınar, Huzur, s. 281). Hastalar iyileşsin, iyileşmesin doktor çağırmalıydı (A. H. Tanpınar, Huzur, s. 326). Hepimizin talih ve talihsizlik dediği şeyler birbiriyle o kadar karışıktır ki bunları kendimiz bile birbirinden ayırd edemeyiz (A. Ş. Hisar, Fahim Bey ve Biz. s. 200). Bu sıralarda doktor, henüz servete değilse de para sıkıntılarından uzak ve şöhrete açık bir hayata ayak basmış bulunuyordu (T. Buğra, Yalnızlar, s. 190). Hele yüzünün hayali o kadar silikleşmişti ki bugün bir yerde rastlasa, birdenbire tanıyacağı şüpheliydi (R. N. Güntekin, Kızılcık Dalları, s. 115) vb. |
975 | temel kelime | Bir dilde çok eski devirlerden beri kullanılagelen, o dilin çeşitli alanlardaki söz varlığını oluşturan temel kavramlardan birine karşılık ve yeni türemelere temel oluşturan tek heceli veya daha basit kökünü bilemediğimiz birden fazla heceli kök değerindeki taban kelime: baş, taş, saç, kol, göz, diz, al-, bul-, gel-, ye-, sil-, koru-, boya-, ıgaç «ağaç» ayak, dere, tepe vb. |
976 | terim | Bilim, teknik, sanat, spor, zanaat gibi çeşitli uzmanlık alanlarının kavramlarına verilen sınırlı ve özel anlamdaki ad: radyo, televizyon, bilgisayar, dil bilimi, yüklem, benzeşme, özgül ağırlık, dörtgen, atardamar, yer çekimi vb. |
977 | tezlik fiili | (Almanca hast Verbum, Zeitwort von Eile Fr. verbe hatif, İng. verb of haste Osm. tâcil fiili, fil-i tacîlî || -(y)I / - (y)Ulu zarf-fiilin üzerine «tezlik», «çabukluk» gösteren ver- tasvir yardımcı fiilinin getirilmesiyle kurulan birleşik fiil: Bu bina esaslı bir tamir ister, bay Murad dedi. pancurlar nerdeyse iniverecek (T. Buğra, Yalnızlar s. 227). Nedir insanı aldatıveren... kötüyü ve kötülüğü unutturuveren? Kötülüğü bir sabahlık, bir sokak kıyafeti haline düşürüveren nedir (T. Buğra, göst.e., s. 226). İşte o zaman Hüseyin beyin o yürek paralayan gülümseyişi eriyiverdi (T. Buğra, göst.e, s. 236). Dürdane, hiddet ve hayretle: Bilmiyorum vallahi anne, dedi, boş bulundum işte... ağzımdan çıkıverdi (R. N. Güntekin, Kızılcık Dalları, s. 75). Elif, dedi, dayının çuvallarını eşeğe sırtla da değirmene götürüver (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri: Yılda Bir, s. 105). Yere çöküverdi (Y. Kemal, Ortadirek, s. 297). Biraz daha yatağımı, uykuyu düşünsem belki de uyuyuvereceğim (S. Faik, Bütün Eserleri: Semaver, Sarnıç: Birtakım İnsanlar, s. 83) vb. |
978 | titrek ünsüz | Dil sırtını geriye doğru kabarıp, kenarlarının diş- ön damak sınırında yer aldığı sırada, dil ucunun diş etine hafifçe çarpması ve aradan geçen havanın titremesi ile oluşan akıcı r ünsüzü. |
979 | ton | Konuşma sırasında seslerin titreşimlerindeki yükselip alçalma farklarından kaynaklanan perdelenme olayı, ses perdelenmesi hecenin tiz veya pes söylenişi: || Bu? «bu mu?» (yükselen ton) Bu. «evet bu» (alçalan ton) Sorularımıza cevap verecek misin? (yükselen ton) Sorularımızı dinledi ve gitti (alçalan ton) gibi. |
980 | tonlama | Konuşma sırasında, konuşmaya hâkim olan esas tonda çeşitli anlam incelikleri sağlayan değişiklikler konuşanın önem verdiği veya ayırıcı anlamlar vermek istediği kelimelerde başvurduğu değişik ton, kelime ve heceler arasında yükseklik ve yoğunluk bakımından meydana getirdiği farklar: || Eh, ne diyorsun bakalım? || Orhan şaşaladı: || Nasıl yani? || Ne düşünüyorsun dedim? || Hiiç. || İyi ya. || Gene gazeteye eğildi. Ama Orhanın güldüğünü de görØdü: || Neye güldün? Gene mi hiç? || Orhan bu sefer daha bir içten güldü: || Evet. Ama bu sefer sahiden hiç. || Demek demin yalancıktan hiç idi? || Öyle (T. Buğra, Dönemeçte, s. 22) vb. || Yukarıdaki örnekte yer alan hiç kelimelerinde birbirinden farklı tonlamalar vardır. |
981 | tonlama uzunluğu | Konuşma sırasında tonlamaya bağlı olarak meydana gelen geçici uzunluk: Gız Ayşee, anana deyiver de ince eleği veriversin. Hatce abaaa, gııız anam der ki iki saplının işi yoksa veriversin ha der. Kardeşliiik. Gız kardeşliiik. Mezere mi girdin hay gıız? Deminden beri ünlerim de sesin çıkmaz. Eysıranı isterin (T. Buğra, Dönemeçte, s. 61) vb. |
982 | tonlu ünsüz | Ciğerlerden gelen havaya ses tellerinin titreşip ton vermesi ile boğumlanan ünsüz türü. Türkçede b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, v, y, z ünsüzleri tonlu ünsüzlerdir. Karşıtı tonsuz ünsüzdür. |
983 | tonlulaşma | 1. Ünsüzlerin boğumlanması sırasında, ciğerlerden gelen havaya ses tellerinin titreşerek ton vermesi, ünsüzlerin tonluluk niteliği kazanması, b, c, d, g, vb. ünsüzlerin boğumlanmasında olduğu gibi. bk. tonlu ünsüz. Karşıtı tonsuzlaşmadır. || 2. Tonsuz p, ç, t, k gibi ünsüzler ile biten kelimelerin sonuna ünlü ile başlayan bir ek getirildiğinde, kelime sonundaki tonsuz sert ünsüzlerin yumuşayarak tonlu b, c, d, g (ğ) ünsüzlerine dönüşmesi olayı, sebep > sebebi, kebap > kebaba, ağaç > ağacı, topaç > topaca, art > arda, dört > dörde, denk > dengi, eşik > eşiğe, köpük > köpüğün vb. |
984 | tonsuz ünsüz | Ciğerlerden gelen havanın ses tellerinde titreşime uğramadan ve ton almadan bir fisıltı veya gürültü biçiminde boğumlanması ile oluşan ünsüz. Türkçede ç / f / h / k / p / s / ş / t ünsüzleri tonsuz ünsüzlerdir. Karşıtı tonlu ünsüzdür. |
985 | tonsuzlaşma | Ses tellerinin ciğerlerden gelen havayı titreştirmemesi ve ton vermemesi ünsüzlerin boğumlanma sırasında titreşimlerini kaybederek tonsuzluk niteliği kazanması. p / ç / t vb. Ünsüzlerin boğumlanmalarında olduğu gibi. bk. tonsuz ünsüz. Karşıtı tonlulaşmadır. |
986 | topluluk adı | Şekil bakımından teklik durumunda olduğu hâlde, anlamca topluluk kavramı taşıyan ad: alay, bölük, grup, ordu, cemaat, sürü, tabur, katar vb. |
987 | topluluk eki | İsimlerde sayı bakımından topluluk ve bir aradalık gösteren ek. Tarihî dönem metinlerinde rastlanan -AgU: ikegü «ikisi bir arada», üçegü «üçü bir arada, üçü birlikte» altagu «altısı bir arada, altısı birlikte» vb. TTde aslında bir ikilik eki olan + °z de yaygınlaşma yoluyla kısmen bir topluluk gösterme ekine dönüşmüştür: üçüz, dördüz, beşiz altız gibi. |
988 | topluluk ismi | bk. topluluk adı |
989 | topluluk sayı sıfatları | Asıl sayı sıfatlarına gelerek belirttikleri nesneler arasında yakınlık, birlik olduğunu gösteren ve bir nesne topluluğu bildiren sayı sıfatları: ikiz (kardeşler), ikiz (çocuk), üçüz (oğlan), beşiz (doğum) vb. Bu sıfatları oluşturan + (I)z/+(U)z eki bazen bir +lI/ +lU ekiyle uzatılmıştır: İkizli badem, üçüzlü fındık beşizli doğum gibi. Ancak, bu +(I)z/+(U)z eki sayılı sayı sıfatlarında kalmış durumdadır. Sayı adlarına doğrudan doğruya +lI/ +lU eki getirmekle de topluluk sayı sıfatları yapılabilir: beşli tabanca, yedili şamdan, üçlü anlaşma iskambilde ikili, dörtlü, yedili, dokuzlu gibi. || Çift ve çifte kelimeleri de ikili anlamında birer topluluk sayı sıfatı olarak kullanılabilir: çift atış, çift ayaklılar, çift kürekli, çifte ben, çifte düğün, çifte minare vb. bk. sayı sıfatı. |
990 | tümleç | Cümle içinde yalın ya da yükleme, yönelme, çıkma, vasıta durumu gibi bir durum eki almış olarak kendisini fiille ilişkili duruma getiren ad: ateş yak-, su püskürt-, yokuş çık-, köşeyi dön-, bir olayı aktar-, yemeğe alıkoy-, işe dal-, yoldan çevir-, başarıyla çalış-, işe bel bağla-, olaydan ders al-, lafı ağzından kaçır- vb. || Tümleçler yüklemin anlamını çeşitli yönlerden tamamlayan ögelerdir. Bastıkları yeri (nesne) görmüyorlar, bataklıklara, su birikintilerine dala çıka, (zarf tümleci) konuşmadan (zarf tümleci) acele acele (zarf tümleci) yürüyorlardı (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri: Yatık Emine, s. 29). Şükriye başını (nesne) onun omuzuna (dolaylı tümleç) yaslamıştı (T. Buğra, Yalnızlar, s. 115). Görünürde (zarf tümleci), yani üretimde erkekten çok kadın var (K. Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s. 43). Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada (zarf tümleci) yalnızım (Peyami Safa, Yalnızız, s. 446). Basık tavanlı, tütmüş sobası, pis cigara dumanlarıyla dolu bir kahvede (zarf tümleci) İnsanlar toplanmışlardı (S. F. Abasıyanık, Bütün Eserleri, s. 16) vb. Ayrıca bk. nesne, dolaylı tümleç, edat tümleci, zarf tümleci. |