1051 | ünsüz göçüşmesi | bk. göçüşme. |
1052 | ünsüz ikizleşmesi | İç seste iki ünlü arasında bulunan ve vurguyu üzerinde bulunduran ikinci hece başındaki ünsüzlerin, açık ve zayıf boğumlanmalı ilk hece ünlülerinin etkisi altında, kendi hece sınırlarını aşacak bir yoğunlukla boğumlanmaları sonucunda, söz konusu ünsüzdeki tekrarlanmayı gösteren ses olayı: aşağı > aşşağı, aman > amman, azık > azzıh, ışık > ışşıh, ısır- > ıssır-, kaşık > gaşşıh, küçük > güççük, döşek > döşşek vb. Bu olay sonunda açık ilk heceler zayıflıktan kurtulmakta ve birer kapalı heceye dönüşmektedir. |
1053 | ünsüz nöbetleşmesi | bk. nöbetleşme |
1054 | ünsüz tekleşmesi | Yalnız şeddeli Arapça alıntı sözlerde, kelimelerin iç ses ünsüzlerindeki aslî ikizliğin tekleşme yoluyla kaybolması olayı: amma > ama, hakimiyyet > hakimiyet, hürriyyet > hürriyet, milliyyet > milliyet, müddet > müdet, temmuz > temus, kuvvet > guvat vb. |
1055 | ünsüz türemesi | Kelime ön, iç ve son seslerinde, kelimenin aslında olmayan bir ünsüzün türemesi olayı: elbette> helbette, ır > yır, ırak > yırak, igit > yiğit, bazen > bağzen, tamir > tağmir, temin > teymin dua > duva, şair > şayir vb. belkim, çünkim, barim gibi kelimelerde görülen son sesteki -m, Eski Türkçedeki -mA pekiştirme ekinin kalıntısı gibi görünüyor. |
1056 | ünsüz uyumu | Kelimelerin eklerle genişletilmesi sırasında veya yan yana gelen hecelerde tonlu ünsüzlerden ve ünlülerden sonra tonlu, tonsuz ünsüzlerden sonra genellikle tonsuz ünsüzlerin gelmesi temeline dayanan uyum: atkı (<at-kı), avcı (<av-cı), avdan (av-dan, sargı (<sar-gı), sucu (<su-cu), sudan (<su-dan), geçti (<geç-ti), yaprak (<yap-rak <ET.yapur-gak) süzgeç (<süz-geç) vb. |
1057 | üslûp bilimi | Şahısların, özellikle sanatçıların dili kullanış biçimlerini incelemeye yönelik edebiyatla yakın ilgisi olan inceleme alanı. |
1058 | üst çene | Ağzın üst kısmını oluşturan ve konuşma sırasında ağzın rahatlıkla hareketini sağlayan organ. bk. çene. |
1059 | üst dudak | bk. dudak. |
1060 | üstünlük derecesi | Sıfatlardaki niteliğin bir şahıs veya nesnede en üst derecede bulunduğunu göstermek üzere başvurulan ve sıfat tamlaması önüne en, pek gibi zarfların getirilmesi ile kurulan karşılaştırma derecesi: Bilmezsiniz, uykuları ne kadar hafiftir en küçük bir çıtırtı bile onları uyandırır (A. H. Tanpınar, Abdullah Efendinin Rüyaları s. 93). Ormanın bu en boş, en kuytu parçasında dünyayı hatırlatan insanı ölüme yaklaştıran, gönlüne üzüntüler veren bir hâl, bir tesir vardı (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri s. 88). Fakat beni mazur gör. Ben kendimi ilâhların en merhametlisine vakfettim (Y. K. Karaosmanoğlu, Erenlerin Bağından, s. 39). Pek yakında size müjdeli bir haber getireceğimi unutmayın vb. |
1061 | vasıf ismi | bk. nitelik sıfatı |
1062 | vasıta durumu | Adın belirttiği nesnenin vasıta olarak kullanıldığnı, fiile vasıta olduğunu belirtmek için kullanılan durum: Eski ve orta Türkçede + In / + Un ekiyle karşılanan bu durum, bugün Türkiye Türkçesinde artık kalıplaşmış zarflar biçimindedir. Bunun yerine ile edatı geçmiştir. Bu durum ile edatı veya bunun ekleşmiş biçimi olan + lE ekiyle karşılanır: Eğlence meclislerinde bir kenara çekilip kahve fincanı ile yarı gizli rakı atıştıran Ceza Reisi, Agahı zorluyor. «Seni evlendirelim oğul, bu memlekette bekar durulmaz!» diyordu (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri: Şeftali Bahçeleri, s. 37): Hilmi Ağa, teknesi ile yorgana vurdu, bir tarafa fırlattı (R. H. Karay, göst. e. Sarı Bal, s. 62). Yok Münkir, Nekir ateşten kerpetenle adamın dilini koparırmış... (R. N. Güntekin, Kızılcık Dalları, s. 96). Atlarla ovaları dağları aştıkları oluyor, denizleri yüzüp geçiyorlar. Otomobillerle çöllerde birbirlerini kovalıyorlar öyle ki dünyanın yüzü bunlara dar geliyor (M.Ş. Esendal, Ev ona yakıştı, s. 107) vb. |
1063 | vasıta durumu eki | Adları vasıta durumuna sokan ek. Türkçenin asıl vasıta durumu eki +In/+Un ekidir. Bugün bu ek, Türkiye Türkçesinde artık zarf olarak kullanılan bazı kelimelerde kalıplaşmış biçimiyle sürmektedir: yazın, kışın, güzün, baharın, için için, ardın ardın vb. Türkiye Türkçesi, vasıta durumunun karşılanması için ile edatından ve bunun ekleşmiş biçimi olan + lEden yararlanmaktadır. bk. vasıta durumu |
1064 | vasıta grubu | + lA vasıta eki almış bir ad ögesinin başka bir ad ögesi ile kurduğu kelime grubu. Öteki kelime gruplarında olduğu gibi, bu grup da bir sıfat-fiil ya da zarf-fiil grubunun kısalmasından oluşmuştur: Elle tutulur, gözle görülür (olan) bir başarı. Antika eşy |
1065 | verme durumu | bk. yönelme durumu |
1066 | vurgu | Konuşma sırasında kelimedeki bir heceyi diğerlerine göre daha yüksek bir ses tonuyla, daha baskılı bir şekilde söyleme. Vurgunun kelime vurgusu, cümle vurgusu, anlam vurgusu ve ünlem vurgusu gibi türleri vardır. Bunlara bk. |
1067 | vurgu uzunluğu | Söze kuvvet vermek veya kavramların anlamlarını daha etkili duruma getirmek için bazı kelimelerin hecelerinin baskılı bir şekilde daha uzun söylenmesi ile ortaya çıkan vurguya bağlı uzunluk: «Vay torunum» dimiş. Gaymaham begiñ elinde ne var yazzıh! öyle çalış çalış her yillerimiz tozolur, sırtımız killenir (Z. Korkmaz, Nevşehir ve Yöresi Ağızları, s. 39). vb. |
1068 | vurgulu hece | Kelimelerde vurguyu üzerinde bulunduran hece: okumuşıluk gitme!, yazma, kapıya gelmeyiniz, pekâlâ! eyvah! vb. |
1069 | vurgusuz hece | Kelimelerde üzerinde vurgu bulunmayan, ötekilere oranla daha güçlü nefes baskısı taşımayan yan hece: okumuşluk, gitme, yazma, kapıya, gelir ken, bile mem vb. Yukarıdaki örneklerin aralıklı dizilmiş heceleri vurgusuz hecelerdir. |
1070 | yabancı ek | Bir dile yabancı bir dilden kelimesi ile birlikte geçmiş ve daha o dile malolmamış bulunan ek: Far. + âne: cahilâne cahilce, dostâne dostça, merdâne mertçe + Far. +bî: bîperva pervasız, korkusuz, bîtap (<bîtâb) güçsüz Far. +dâr: kindâr kinci, pişdâr öncü, ziyadâr ışıklı, kıymetdâr değerli Ar. +en: ferden kişisel, hukuken hukuk bakımından, ırken ırkça, gıyaben gıyabında, yokluğunda, Ar + î: Arabî Arapça, Farisî Farsça, bedenî bedence, kalbî kalpten, içten, Selçukî Selçuklu, leylî yatılı, neharî gündüzlü Far. +kâr: azimkâr azimli, heveskâr hevesli, hürmetkâr saygılı, namuskâr namuslu Far. +sitan: gülsitân > gülistân Acemistân Acem ülkesi Ar. +zî: zîkıymet kıymetli, değerli, zînüfuz nüfuzlu, sözü geçer, etkili Fr. +el: aktüel güncel, naturel tabii, doğal, entellektüel aydın kimse, Fr. -siyon (<-tion): izolâsyon soyutlamak, promosyon özendirme, hediye Fr. -matik: dokunmatik, yıkamatik yıkama makinesi vb. |
1071 | yabancı kelime | Bir dile yabancı bir dilden girmiş ancak, daha o dilde benimsenmemiş olan kelime: Fr. animatör sunucu, çizgi film yapımcısı, deflasyon < Fr. deflation durgunluk, para durgunluğu, brifing (<İng. briefing bilgilendirme, best-seller satış rekoru kıran kitap, departman <Fr. departement, dipfriz < İng. deep-freeze derin dondurucu, ekoloji (<Fr. ecologi) çevre bilimi, fiktif < Fr. fictif kurmaca, franchising < İng. franchi-sing isim hakkı, dejenerasyon < Fr. degeneration soysuzlaşma, factoring < İng. factoring aracı, İng. handling yer hizmetleri, İng. off-shore kıyı bankacılığı, realizasyon < Fr. réalisation gerçekleştirme, transparan < İng. transparency saydam, İng. underground yer altı vb. || Dilimize Arapça ve Farsçadan geçmiş Doğu kökenli sözlerin pek çoğu, yeni türetmelerle kullanılıştan düşmüş ise de çeşitli etkenler altında batı dillerinden girmiş olan sözlerin önü alınamamıştır. Bunlar içinde estetik, karne, kontrol, kontenjan, ekose, enflasyon, envanter kredi, sektör, jüri, rapor, kontrol, kontenjan gibi kısmen benimsenerek alıntı kelime durumuna geçmiş olanlar varsa da, yukarda belirtilen türden pek çok söz yabancılık damgasını taşımakta ve Türkçe karşılıklarının benimsenmesini beklemektedir. Krş. alıntı kelime. |
1072 | yakın anlamlı (kelime) | Gösterdikleri kavram ve taşıdıkları anlam bakımından birbirine yakın olan kelimeler: anlaşmak / uyuşmak bıkmak / usanmak / bezmek devirmek / dökmek çevirmek / aktarmak / döndürmek güç / kuvvet deprem / sarsıntı göndermek / yollamak akıllı / kafalı darılmak / küsmek / gücenmek / incinmek vb. bk. ve krş. eş anlamlı (kelime) |
1073 | yakın anlamlılık | İki veya daha çok kelimenin birbirine yakın anlam taşıması, aralarında çok küçük bir anlam farkının bulunması:bıkmak / usanmak / bezmek yollamak / göndermek bezemek / süslemek hoplamak / zıplamak alçalmak / inmek ağmak / yükselmek / çıkmak çalışmak / çabalamak / koşuşturmak çile çekmek / zahmet çekmek / eziyet çekmek üzüntü / elem / keder yola çıkmak / yola düşmek / yola koyulmak kaçmak / savuşmak / sıvışmak kemer / kuşak / belbağı vb. bk. ve krş. eş anlamlılık. |
1074 | yakın başkalaşma | bk. yakın benzeşmezlik. |
1075 | yakın benzeşme | Kelimede iç seste yanyana duran iki ünsüzden birinin kendisine yakın boğumlanma niteliği taşıyan öteki tarafından büsbütün ya da kımen benzeştirilmesi olayı: penbe > pembe, anbar > ambar, künbet> kümbet, kanbur > kambur, inbik > imbik, yalnız > yannız, eczacı > ezzacı, bunlar > bunnar, karanlık > garannıV, gitdi > gitti, saçdı > saçtı, seçgin > seçkin, zenginlik > zenginnik, yatsı > yassı, olmazsa > olmassa, Mehmet > Memmet, iğne > inne vb. |
1076 | yakın benzeşmezlik | Bir kelimede yanyana bulunan ve birbirinin aynı veya yakın boğumlanma niteliği taşıyan iki ünsüzden birinin kendi boğumlanma noktasını ötekinden ayırarak başka bir ünsüze dönüşmesi olayı: Ar. kınnap > kırnap > gındap (Anadolu ağızları ), muşamma > muşamba, hammal >hambal, attar > aktar, Far. tannur > tandır, TT. aşçı > ahçı vb. bk. benzeşmezlik. |
1077 | yakın göçüşme | Kelimede yanyana bulunan seslerin yer değiştirmesi olayı: bayram > baryam, derya > deyra, köprü > körpü, yanlış > yalnış, kirpik > kiprik, toprak > torpak, çömlek > çölmek vb. bk. göçüşme. |
1078 | yakın sesli (kelimeler) | Sesleri hemen hemen birbirinin aynı veya birbirine çok yakın fakat anlamları farklı olan kelimeler alem / âlem, şura / şûrâ, hala / hâlâ, hâkim / hakîm, katil / kaatil, âdet / adet, kesir / kesîr vb. bk. ve krş. eş sesli (kelime). |
1079 | yakıştırma | Şekil veya anlam bakımından dildeki bazı kelimelerin örnek alınması ve yakıştırma yolu ile onlara benzetilerek yeni kelimeler türetilmesi bir kelimedeki şeklin başka bir kelimeye aktarılması olayı : Mac. nap, Far. âfitâb ve rûz kelimelerinin hem «güneş» hem «gün» anlamlarına gelmesi, anlam aktarımı ile ilgili bir benzetmedir. Bunun gibi Türkçede yaşıt kelimesine benzetilerek eşit, korkunç kelimesine yakıştırılarak ilginç kurultaya bakılarak da danıştay, sayıştay ve yargıtay kelimeleri yapılmıştır. 3. şah. zamiri olun çekim gövdesi (casus obliques, oblique stem) olan *an-ın çekime girmesi ile anda, andan, anca biçimlerindeki ön sesler de ol > o değişiminden sonra oya benzetilerek yakıştırma yoluyla onda, ondan onca biçimlerine girmiştir. Bu olayda genellikle biçim olarak kurala uygun görünen ancak gerçekte kural dışı olan bir benzetme, bir yakıştırma söz konusudur. İngilizcenin çocuk dilinde kurallı şekillere benzetilerek kuralsız şekillerin de kurala sokulması dolayısıyla man «adam» kelimesinin çokluk şeklinin men yerine mans, to go «gitmek», to see «görmek», to know «bilmek» fiillerinin geçmiş zaman şekillerinin went, saw, knew yerine goed, seed, knowed şekillerinde söylenişi yine tipik birer yakıştırma olayıdır. |
1080 | yakıştırma yolu ile yapılan. | bk. yakıştırma. |